Dünyada siyaset felsefesinin kurucu metinlerini sayarken belki de bizim için en başta sayılması gereken metin El-Medînetü'l Fazıla kitabıdır. 900'lü yıllarda yani bundan yaklaşık 1100 sene önce yazılmış bu metin aynı zamanda 610 yılında doğmuş bir medeniyetin ulaştığı zirvelerden birini de işaret ediyordu.
Kitabın yazarı bugün Kazakistan'da bulunan Farab'da doğmuş olan Farabî'ydi. Nam-ı diğer Ebû Nasr Muhammed bin Muhammed bin Tarkan bin Uzluğ el-Farabî et-Türkî. Farabi büyük bir İslam filozofuydu ve bir Türk'tü.
Türklerin Müslüman olması yalnızca İslamiyet'in ve dünya Müslümanlarının askerî ve siyasal koruyuculuğunu yapmak gibi bir tarihsel misyon üstlenmeleriyle sonuçlanmamıştı. Aynı zamanda da bu dönüşüm ilim, felsefe, edebiyat, mimari, musikî gibi alanlarda da hem Türk milletini medeniyet anlamında bambaşka bir seviyeye çıkarmış hem de bu büyük dönüşüm enerjisiyle Türkler İslam medeniyetini de bu alanların her birinde daha da zirveye taşımıştı.
Faziletli şehir anlamına gelen El-Medînetü'l Fazıla hem isminden de anlaşılacağı üzere ideal şehri anlatırken aslında ideal devleti de anlatıyordu. Siyaset hakikat ilişkisini tartışıp devletin ve devlet reisinin faziletlerini anlatan kitap İslam medeniyeti için de siyaset felsefesi literatürü için de bir mihenk taşı oluyordu.
Farabî'ye göre "faziletli şehir", yalnızca maddî refahın veya düzenin sağlandığı bir yer değil; insanın kemale erdiği, akıl ile faziletin birlikte işlediği bir toplumsal organizmadır. Bu şehirde düzenin merkezinde "saadet" kavramı yer alır ve saadet, dünyevî başarılarla değil, insanın aklî ve kalbî yetkinliğe ulaşmasıyla tanımlanır. Faziletli şehrin başındaki "reis" ise salt bir idareci değil, hakikati bilen, iyiyi ayırt edebilen, toplumu ortak bir iyiye yönlendirebilen bir önderdir. Yani siyaset, güç ve tahakküm alanı olmaktan çıkar; insanı saadete götüren ahlakî ve aklî bir rehberliğe dönüşür.
Farabî bir yandan İslam düşüncesinde yöntem meselesine dair dönüm noktası sayılabilecek tartışmalar yaparken bir yandan da siyaset-metafizik ilişkisini ele alarak kendisinden sonrakilere de yol gösterecek bir ekol inşa ediyordu. Platon ve Aristo'dan yaptığı tercümeleri İslam düşüncesi içerisinde yeniden kuran bir düşünceyi daha 900'lü yıllarda inşa ediyordu.
Kendisine "muallim-i sani" yani ikinci öğretici denmesi de boşuna değildi. Toplumsal düzenin ve saadetin organik bir modelini kurmaya çalışarak kendisinden yüzyıllar sonra ortaya çıkacak modern siyaset felsefesi ve sosyoloji disiplinleri için de çok erken zamanlarda önemli bir ilham kaynağı teşkil ediyordu. Siyasal sistemler tipolojisini daha o asırlarda kurmaya çalışan Farabi toplumsal hayatın ve toplumun bileşenlerinin fonksiyonlarının ele alındığı bir erken dönem sosyoloji tartışması da yapıyordu.

6