BÜYÜK SATRANÇ TAHTASI -1

Zbigniew Brzezinski'nin 1997 yılında yayımladığı kitap Amerikan dış politikası için bir çerçeve oluşturduğu gibi Amerikan hegemonyasının devam etmesi için de bir güzergah çiziyordu. Kitabın tam adı "Büyük Satranç Tahtası: ABD'nin Küresel Üstünlüğü ve Jeostratejik Gereklilikleri"ydi ve bir strateji belgesiydi. Nitekim Brzezinski de sadece bir entelektüel değil aynı zamanda da ABD Başkanı Carter'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı'ydı. Dünyadaki hegemonya mücadelelerinin hangi alanlarda belirginleştiği, ABD dünyanın hangi bölgelerine doğrudan veya vekiller üzerinden müdahale ettiği de sonraki yıllarda herkesçe görüldü. ABD müesses nizamının bir stratejisi vardı ve bu strateji bazı konjonktürel sapmalar bile olsa yine de takip edildi.

Peki, Türkiye'nin bir büyük stratejisi var mıydı Soğuk savaş döneminden kalan, askerî ve bürokratik vesayetin Batı'nın uydu müttefikliğinden çıkma iradesi gösteren seçilmişlere müdahale ederek yakın geçmişe kadar uygulattığı dış politika stratejisi neydi Bu, Türkiye'nin ABD çıkarları eksenindeki yarı-bağımlı dış politikasını devam ettirerek, Batı üstünlüğünü kabul etmek ve bu çerçevede de Ortadoğu, Orta Asya, Balkanlar ve Kafkaslar'da yani kendi doğal hinterlandında iddialarından ricat etmekti.. Bu iddiaları sahiplenmeye çalışan seçilmiş sağ liderler ise askerî darbelerle tasfiye edilecek, ABD vesayetine bağımlılık pekiştirilecekti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan döneminde de Batı vesayetine bu karşı çıkışlar uzun süre askerî vesayet nedeniyle etkisiz bırakılmış, darbe girişimleri, muhtıralar ve diğer baskı unsurlarıyla engellenmeye çalışılmıştı. 2000'lerin sonundaki "one minute" çıkışı ve sonrasında Suriye, Mısır gibi yerlerde izlenen Türkiye-merkezli strateji FETÖ'nün darbe girişimleriyle karşılanmıştı. Bunların sonuncusu olan 15 Temmuz 2016 da Türkiye tarafından yenilgiye uğratılınca Türk dış politikasında vesayetle mücadele başarıya ulaşmış ve bir "Büyük Türkiye" vizyonu uygulamaya sokulmuştu.

15 Temmuz'dan daha bir ay sonra Mercidabık Savaşı'nın yıldönümünde Fırat Kalkanı harekatı düzenlenerek PKK'nın koridor hayalleri çökertiliyordu. Böylece 15 Temmuz'a da bir cevap verilmiş oluyordu zira ABD'nin Erdoğan'a karşı darbe tertip etmesinin de en büyük sebebini Erdoğan'ın Suriye'nin kuzeyindeki sözde PKK devleti projesine karşı çıkması oluşturuyordu. Bu harekat belki de 1974 Kıbrıs Harekatından sonraki en önemli harekattı. Bu harekatı 2018 yılında Zeytin Dalı, 2019 yılında da Barış Pınarı Harekatları takip edecekti. Suriye sahasında ABD'nin, Avrupa Devletlerinin ve de Rusya ve İran'ın direnç gösterdiği ve Türkiye karşıtlığında bir biçimde birleştikleri süreçlerdi.

2017 yılında başka bir hadise artık Türkiye'nin yine eski vesayet Türkiye'sinden çıkışını işaret ediyordu. ABD'nin öncülüğünde Körfez ülkeleri Katar'ı önce izole etmek sonra da yutmak için harekete geçmişlerdi. Katar'ı Türkiye ile birlikte Ortadoğu'daki (Suriye ve Mısır başta olmak üzere) muhalif ve bağımsızlıkçı halk hareketlerini desteklemekle suçluyor ve Katar'ı yok etmek istiyorlardı. Buna direnen devletse Türk devleti olmuştu. Askerî, siyasi ve iktisadi varlığıyla Katar'ı koruyan, ayakta tutan ve izolasyonu kıran Türkiye Ortadoğu'da Batı çıkarlarına göre oluşturulmuş çok önemli bir projeyi daha çökertiyor, jeostratejik ağırlığını büyütüyordu.