"Biz işçi istedik, onlar insan gönderdi"

1960'larla birlikte Almanya'nın talebi üzerine yapılan karşılıklı anlaşmalarla Türkiye Almanya'ya işçi göndermeyi kabul etmişti.

Büyük çoğunluğu daha henüz Türkiye'de bile şehir görmemişken doğrudan Almanya'ya gitmeye başlayan yüz binlerce işçinin hikayesi böyle başladı. Talebin Almanya'dan gelmiş olması önemli zira sonrasında sanki Türklere sığınmacılar veya sadece emekleri sömürülecek işçiler gibi muamele yapan da yine Almanlardı.

Max Frisch'in "biz işçi istedik, onlar insan gönderdi" sözleri tam da bu Alman bakış açısını anlatıyordu. "Misafir işçi" olarak kullanacakları Türk işçileri Almanya'nın istihdam açığı kapanana kadar geçici olarak bulundurup sonrasında geri göndermeyi düşünmüşlerdi. Kalabilmek için de Türkler mutlaka Almanlaşmaya mecbur bırakılacaktı.

Ama bu süreçte Türkler zekaları, girişimcilikleri, özgüvenleriyle Alman toplumunda "misafir işçi" statüsünün çok ötesinde bir toplumsal ve ekonomik ağırlığa sahip olmaya başladı. Bilhassa ikinci ve üçüncü nesilden sonra hem sınıfsal hem ekonomik olarak toplumun taşıyıcı unsurlarından biri haline gelmeyi başardı. Üstelik bunu tüm ayrımcı, asimilasyonist politikalara ve kurumsal ırkçılığa rağmen başardı.

Alman istihbaratının Almanya'daki Türkleri etnik veya mezhepsel kimlikler üzerinden parçalamaya yönelik hamleleri ise Türklerin kolektif bir diaspora olarak hareket etmesinin önünde engel oluşturdu. Türk Devleti'nin özellikle son döneme kadar bu konuda karşı hamlelerde bulunmakta zorlanması da bunun önünü açmıştı. Türklerin diaspora olarak bir güç olmasının önüne geçmek için Almanlar ellerinden gelen her türlü baskıyı ve yöntemi kullandı. Hatta Türkler içerisinden devşirme siyasetçiler veya devşirme sanatçılar çıkararak kendilerince bir rol-model bile yaratmaya, Türklerin özgüvenleri ezilmeye çalışıldı.

Tüm bunlara rağmense Türklerin çoğunluğundaki millî şuur hep çok canlı kaldı. Belki örgütlü değillerdi ama Almanların tüm o "2. snıf insan" muamelesine, istihbarat operasyonlarına ve bizzat kendilerine karşı Almanlar tarafından desteklenip saldırtılan PKK gibi terör örgütlerine rağmen Türklüklerine sahip çıkmaya, kalpleri Türkiye ile atmaya devam etti.

Türkiye'nin millî meselelerinde de Türkiye'nin millî siyasal aktörlerinin yanında yerlerini aldılar.

Dahası bu millî duruşu sadece siyasal anlamda değil kültürel anlamda da sürdürdüler.

Tatillerinde başka yere değil, memleketlerine gittiler. Emekli olunca başka yere değil Türkiye'ye yerleşmek istediler. Ailelerinin, çocuklarının mutlaka Türkiye ile bağlarının güçlü olmasını önemsediler. Türkiye'nin millî maçlarının oynandığı bugünlerde bile büyük bir heyecanla gelip yine millî takımlarına sahip çıktılar.