Bir toplumsal devrim olarak 15 Temmuz direnişi

15 Temmuz 2016 gecesi ABD - İsrail aparatı FETÖ'nün üniformalı teröristlerinin düzenlediği darbe girişimine karşı Türk halkının önemli bir bölümünün ortaya koyduğu sivil direnişin sosyolojik analizi yeterince yapılmadı. Dış politikası da yeterince vurgulanmadı.

15 Temmuz'la ilgili konuşanların ve yazanların çoğu sanki 15 Temmuz'u bir grup Fetullahçı teröristin yaptığı münferit bir eyleme veya sadece bir darbe girişiminden ibaret bir hadiseye indirgeme eğiliminde. Bu, hem kasten 15 Temmuz'u önemsizleştirmeyi amaçlayan sistematik bir çalışmanın ürünü hem de içinde yaşanılan tarihî kırılmanın önemini fark edemeyişin bir neticesi.

15 Temmuz Darbe girişimi öncelikle Türkiye'deki Batı uzantısı, mandacı darbe geleneğinin bir diğer örneği. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat neyse birçok bakımdan 15 Temmuz da o. 15 Temmuz'u diğer darbelerden ayıran tek şey, darbeyi Kemalist kılığına girmiş Amerikancı subayların değil, Amerikancı-Fetullahçı subayların yapmış olması.

Türkiye'nin ABD - İsrail vesayetinden çıkmasına, büyük bir devlet gibi bağımsız bir bölgesel aktör olmasına ve özellikle de Suriye'de PKK'ya bir terör devleti kurdurulmasına karşı çıkmasına gösterilmiş bir vesayet müdahalesi. Aynı zamanda da Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan da bu Batı vesayetine meydan okuyan tavırlarından dolayı alınmaya çalışılan bir rövanş...

Daha önceki Batı güdümündeki askeri darbelerin başarıya ulaşması ise onlara büyük bir cesaret veriyor, aparatları olan FETÖ'ye darbe yapma talimatını bu rahatlıkla veriyorlardı. Peki, bu sefer neden başarısız oldular

İşte burada iki kritik konunun tartışılması gerekiyor:

Birincisi, sosyolojik dinamikler; ikincisi de liderlik.

27 Mayıs'tan itibaren askeri müdahaleleri yapan Batıcı vesayet unsurlarının en büyük rahatlığı kendilerine karşı çıkabilecek bir güçlü, demokrasi şuuru yüksek bir sivil toplumun olmamasıydı. O nedenle Menderes'i idam ederlerken tereddüt etmemişler, sonraki askeri müdahalelerde rahat olabilmişlerdi. 15 Temmuz gecesi askeri müdahalede bulunanlar da ciddi bir halk direnişi görebileceklerini düşünmemişlerdi.

Ama artık Türk toplumu ve bilhassa da milliyetçi - muhafazakar kesimler önceki zamanlardaki gibi çoğunluğu taşrada yaşayan insanlar değillerdi. Şehirleşmiş, bireyleşmiş, eğitim seviyeleri yükselmiş, demokratik ve siyasal bilinci yükselmiş bir toplum haline gelmişti. Artık toplum verdiği oyun, sandığın yani kendi iradelerinin arkasında sapasağlam durabiliyor; kendi milli iradelerine sahip çıkabiliyordu.