Aşırı sağın yükselişinin dinamikleri
Son Avrupa Parlamentosu seçimlerinin sonuçları günlerdir tartışılıyor. "Aşırı sağ" diye bilinen partilerin ve ittifakların yükselişi, pek çok ülkede birinci olması, Avrupa siyasetini derinden sarsmaya başladı bile...
Aslında Avrupa siyasetini takip edenler için bu gelişme bir sürpriz değil, bir sürecin sonraki aşaması.
Avrupa'nın siyasal ve toplumsal genetiğinde bulunan ötekileştirmeye, yabancı düşmanlığına, ırkçılığa ve İslam düşmanlığına farklı ve dolaylı yollardan atıf yaparak dirilen bu siyasal anlayışın yükselişinde 11 Eylül 2001 saldırılarının dönüm noktası olduğu biliniyor.
Sonrasında dünyada artış gösteren göç meselesinin de bu noktada kritik bir eşik olduğunu söylemek gerekiyor.
2. Dünya Savaşı sonrası kurulan liberal ve Amerikan vesayetindeki sistemin üzerine beton dökmeye çalıştığı bir hayalet, Avrupa'da tekrar dolaşıyor.
Peki, mesele sadece göç, mülteciler ve İslam karşıtlığı meselesi mi
Aslında bu sık tekrarlanan dinamiklerin haricinde Avrupa'da yaşanan ekonomi-politik gelişmeleri iyi okumak gerekiyor.
Bilhassa 1980 sonrası hakim olan küresel neo-liberal sistemin toplumların alt-sınıflarını nasıl etkilediği, ne büyük ekonomik eşitsizliklere ve yoksulluklara yol açtığı bu tartışmalarda unutuluyor. Bunda emeğin ve üretimin dönüşümünün, sanayi sonrası çağa geçişin yarattığı toplumsal dönüşüm meselelerinin ve solun ideolojik çöküşünün de bu alt-sınıfları aşırı sağa savurduğunu tespit etmeliyiz.
Hayat pahalılığı, güvencesiz istihdam ve işsizlik gibi sorunlardan dolayı neoliberal sisteme tepkili kesimlerin bu tepkilerini kendilerine hedef olarak gösterilen mültecilere özellikle de Müslüman mültecilere yönelttiği dolayısıyla da bu meseleleri kaşıyan partilere bir kayış olduğunu bilmek gerekiyor.
Aynı şekilde küreselci- neoliberal projelerin ekonomik politikasından Avrupa Birliği gibi ulus-ötesi örgütlenmelerine kadar büyük oranda çöküşü de Avrupa'da bilhassa 2008 krizi sonrası önemli siyasal ve toplumsal dalgalanmalar yaratarak ulusalcı-milliyetçi refleksleri güçlendiriyor.
Özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası Amerikan vesayetinin etkisini hisseden Avrupa ülkelerinde bağımsızlıkçı reflekslerin sistematik olmasa da yoğunlaştığı bir siyasal iklim de aşırı sağı güçlendiriyor. Bunda şu veya bu şekilde Rusya'nın aşırı sağ hareketlerle kurduğu ilişki de rol oynuyor.
Yalnız hakim literatürün de söylemi ve gündemi belirleyen küreselci hegemonyanın bu tepkileri sisteme yönelmesini engelleyerek mültecilere ve Müslümanlara yöneltme çabası aşırı sağın yükselişinde etkili oluyor. Burada mülteciler meselesi ve İslam karşıtlığı bir nevi havuç olarak hakim politik güçler tarafından bu kesimlerin tepkisini manipüle etmede kullanılıyor. Tam bu manipülasyondan bahsederken geçmişte İsrail karşıtı olan aşırı sağ hareketlerin İslam düşmanlığı havucuyla nasıl İsrail yanlısı ve İslam karşıtı hale getirildiğini de vurgulayalım.