ASALET, GÜZELLİK, VAROŞLUK
Güzel görünmek, şık giyinmek, beğenilmek ilk çağlardan beri insanın tabiatında olan bir arayıştır. Bu arayış bireysel bir arayış olarak görünse de kriterleri, normları ve yöntemleri toplumsal olarak inşa edilir.
Aristokratik geleneğe sahip Batı toplumlarında da itibar ve statü gösteriminin de önemli bir parçasını bu arayış oluşturmuş ama bunun asalet imajını güçlendirecek bir çerçevede yapılmasına özen gösterilmiştir.
Modern zamanlara gelindiğinde ise aristokrasi, sınıfsal gücünü burjuvaziye karşı kaybetmiş olsa da üst sınıflara dair statü göstergelerine bakıldığında asalet duygusunun önemi kaybolmamış; hem modada hem hobi alanlarında hem kamusal görünürlük biçimlerinde hem de genel olarak tüketim kültüründe asalet arayışı kendisini göstermeye devam etmiştir.
Her toplumda elitler taklit edilir ve taklit edildiği için de alt sınıflar kendilerini daha üst bir statüde göstermeye çalışır. Bu süreç de modern dönemlerde devam etmiş, pazarlama ve reklamcılık stratejilerinin birçoğu bunun üzerine kurulmuştur.
Türkiye'ye geldiğimizde de bu süreçlerle paralellik arz eden hususlar dikkati çektiği gibi Türkiye'nin kendine özgü dinamiklerini de göz önüne almak gerekir. Türkiye'nin son iki asırda yaşadığı Batılılaşma süreçleri, Batı'nın kültürel hegemonyasının ve bu hegemonya bağlamında yaşadığı siyasal ve toplumsal değişmelerin Türk şehirlerinin ve elitlerinin yaşam tarzı geleneğini büyük oranda deforme etmesi söz konusudur. Buna ek olarak, Türkiye'nin kısa zamanda yoğun olarak yaşadığı köyden kente göç de şehirliliği ve şehir kültürünü yıpratmış; ne köylü ne kentli bir lümpen varoş kültürünün ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Tüm bu süreçler asaletin sade bir şıklıkta oluştuğunu bilmeyen, güzelliğin ve ilgi çekmenin ancak teşhirci bir ucuzlukla mümkün olabileceğini zanneden tuhaf bir estetik ve kültürel varoşluğu ortaya çıkarmıştır. Bu duruma birkaç kuşaktır şehirli olan ailelerde (ister seküler, ister muhafazakar olsun) rastlanmazken; ekonomik, kültürel ve sosyal sermaye eksikliğini telafi etmeye çalışan ve bunu da "Batılılık" zanneden bazı orta-alt kesimlerde daha çok rastlanmaya başlamıştır.
Kültürel sermaye, ekonomik servet veya toplumsal itibar eksikliği yaşayan birey ve grupların bu açığı bedenini teşhir ederek telafi etme çabası bilhassa sosyal medya çağında daha da ön plana çıkmaya başlamıştır.
Zaten gelenekle, tarihle, kimlikle bağı kopmuş bu yabancılaşmış lümpen kesimlerin idealize ettiği Batı'nın veya "yerli" Batılışmış elitlerin de çok uzağında kalması da hem kültürel hem sınıfsaldır. Kendilerince Batı'nın ve Batılılaşmış "yerli" elitlerin tüketim alışkanlıklarını, giyim ve moda anlayışlarını taklit edenler gelenekle, geleneksel veya dini toplumsal normlarla kavga etmeyi mecburi bir güzergah olarak gördükleri için bunun yolunun da teşhircilikten geçtiğini zannederler.