ABD'de milliyetçi ekonomi-politiğe geçiş mi

Pazartesi günü bu köşede Trump'ın uyguladığı yeni ekonomi ve gümrük politikasının sebeplerini, Trump'ın ne yapmaya çalıştığını tartışmaya başlamıştım. Genel olarak dünyada Trump'ı bir tımarhane kaçkını olarak göstermeye kadar varan, Trump'ın yaptığı her şeyi aşağılayıp, dalga geçen bir dil hakim olduğu için meselenin esası tartışılamıyor. Öte yandan Trump da kendisini öyle göstermek isteyen küreselci kültürel hegemonya unsurlarına bol bol malzeme verse de neticede ne kendisinin ne de kadrosunun yapmaya çalıştığı şey bağlamsız ve mantık dışı değil.

Geçen yazıda bahsettiğim üzere neoliberalizmin yarattığı büyük bir tahribatın ortaya çıkardığı öfkenin adresi Avrupa'da aşırı sağ-popülist partiler olurken, ABD'deki adresi de Trump oldu. Babalarının, dedelerinin "Amerikan rüyasına" neoliberal iktisat politikaları nedeniyle sahip olamayanların öfkesi bu. Bunun da arkasında sosyal refah uygulamaları tahrip olmuş, post-fordizmin de etkisiyle düzenli işlere dayalı istihdam oranının azaldığı, sağlığa, eğitime erişimde adaletin bozulduğu bir toplumda ayakta kalmaya çalışan alt ve orta sınıf, Beyaz Amerikalıların öfkesi bulunuyor.

ABD sermayesinin üretim için ABD dışına kaçtığı, ABD'de istihdam yaratmadığı, teknoloji ve yenilikçilik tecrübesini ABD'de inşa etmediği, katabileceği maksimum katma-değeri ABD ekonomisine katmadığı düşünüldüğünde konunun üretim boyutunda durum iç açıcı değil.

Tüketim boyutuna geldiğimizde tablo daha da karamsar bir hal alıyor: Amerikan otomotiv piyasasında ithal otomobiller ve bilhassa da Alman otomobilleri karşısında Amerikan otomobillerinin oranı düşük. Benzeri bir durum elektronik piyasası için de geçerli. Burada da Çin, Japon ve Güney Kore üretimi firmaların ağırlığı görülüyor. Firmanın menşei ABD bile olsa o da zaten üretimini Çin'de, Vietnam'da veya diğer Güneydoğu Asya ülkelerinde yapıyor.

Tüm bunlar neticesinde de her yıl 1 trilyon dolar dış ticaret açığı veren bir ABD ortaya çıkıyor. Bu dış ticaret açığı sürdürülebilir olmadığı gibi ABD'nin sosyal refahının içinde bulunduğu durum da sürdürülebilir değil.

Bundan daha önemlisi ise ABD'nin dünyadaki ekonomik hegemonyasının büyük bir geriye gidiş içerisinde olması. Sürekli olarak dünya ekonomisi içerisinde ağırlığı azalan ABD'nin ise tarihin belli bir anında bu hegemonyayı da birinciliğini de kaybedeceğini görmek için kahin olmaya gerek yok.

İşte tüm bunları biz gördüğümüz gibi Trump ve ekibi de görüyor. Bir yandan kendi seçmenlerine verdiği sözleri, kendisini başkanlık yolunda destekleyen toplumsal grupları hüsrana uğratmadan o büyük dönüşümü yapmak istiyor diğer yandan neoliberalizmin ortada kalmış cenazesini tüm uygulamaları, kavramları ve ABD ile dünyada küresel bir ekonomik müesses nizam haline gelmiş finans sermayesinin çarkına çomak sokarak kaldırmak istiyor. Gümrük duvarlarını yükselten, Alman milliyetçi iktisadın kuramcısı Frederik List'ten beri bildiğimiz uygulamaları devreye sokarken tüm bunları aynı zamanda da uluslararası güç mücadelesinde bir sopa olarak kullanacağı bir aparata dönüştürüyor.