ABD-İsrail ilişkileri nereye evriliyor

ABD Başkanı Trump'ın ilk başkanlık döneminde Kudüs'ü İsrail'in (sözde) başkenti olarak tanıyan kararını ve büyükelçiliğini buraya taşımasını hatırlıyoruz. Yine Arap ülkelerini İsrail ile İbrahim anlaşmaları yapmaları konusunda zorladığını da biliyoruz. Dahası Trump'ın kadrosunun önemli bir kısmının Hristiyan Siyonistlerden oluştuğunu da biliyoruz.

Hepsinden önemlisi, Amerikan müesses nizamının İsrail yanlısı olduğunun, İsrail'in adeta ABD ile baba-oğul ilişkisinden bile daha organik bir ilişkiye sahip olduğunun ve hatta bunun sistemin ta kendisini oluşturduğunun da farkındayız. Sadece yönetim olarak değil sermaye, medya, akademya ve entelijansiya düzenin de yani elitlerin de İsrail ile bir bütünlük arz ettiği de malûm.

Yalnız son dönemde yaşananlar ABD - İsrail ilişkilerine dair tartışılması gereken bazı hususlar olduğunu bize gösteriyor.

Netanyahu koştura koştura gittiği Beyaz Saray'da Trump'tan birkaç şey talep etmişti: Bunlardan ilki, Suriye'de Türkiye'nin İsrail sınırlarına ulaşan nüfuzunun engellenmesiydi. İkincisi, ABD'nin PKK'ya olan desteğini kesmemesiydi. Üçüncüsü, ABD'nin Ahmed Şara yönetimindeki Suriye'ye yönelik yaptırımlarının kaldırılmamasıydı. Dördüncüsü, hem İran'a hem de Husilere yönelik sert politika izlenmesi ve askeri operasyonlar yapılmasıydı. Beşincisi de Gazze'nin insansızlaştırılmasıydı.

Trump Netanyahu'nun Türkiye ile ilgili isteklerini "makul ol" diyerek dünyanın gözü önünde, Netanyahu'yu da küçük düşürecek bir şekilde cevaplandırdı.

Dahası Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın etkisiyle Ahmed Şara ile görüşüp yarım asırlık yaptırımları kaldırdığını kürsüden dünyaya ilan etti.

Trump, PKK-YPG'ye olan ABD desteğinin devam edeceğine dair işaretler vermediği gibi Ahmed Şara'ya sunduğu şartlar arasında "PKK'ya dokunma" gibi şart da bulunmuyordu.

Husileri belki bir süre bombaladı ama sonra İsrail'e haber bile vermeden Husilerle görüşüp anlaştı.

Yine Hamas'la Gazze için yeni bir yönetim modelini tartıştı ve ABD vatandaşı bir rehinenin Hamas tarafından jest olarak salınmasını sağlayacak bir süreci yönetti.

İran ile müzakereleri de sertlik politikasına vardırmamaya çalışarak devam ettiriyor.

Bunların hepsini de sonradan (muhtemelen de televizyondan) öğrenen bir Netanyahu vardı. Bunun üzerine İsrail medyasında Netanyahu'nun "artık ABD yardımlarının durmasına hazırlıklı olmak durumunda olabilecekleri"ne dair açıklamalar yaptığı iddia edildi.

Tam da bu günlerde yine İsrail aleyhine bir yazıyı yayımlanmasının bile zor olduğu Amerikan New York Times Gazetesi'nde Thomas Friedman imzasıyla çıkan "İsrail Hükümeti artık ABD'nin müttefiki değil" başlıklı yazı dikkatleri çekti. Kendisi de bir Yahudi olan Friedman'ın yazısı İsrail'in ABD çıkarlarına zarar verdiği ve İsrail hükümetinin kendi çıkarlarını öncelediği yönündeydi.