8 Mart'ı Bağlamından Koparmak

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü geride kaldı. 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü adı üzerinde emekleriyle çalışma hayatında eşitlik ve adalet mücadelesi vermiş emekçi kadınlara ithaf edilmiş bir gün. Kadın hakları konusunda mücadele etmiş, bedeller ödemiş kadınları ve o mücadeleler sayesinde kazanılmış hakları hatırlamak ve anmak üzere seçilmiş sembolik bir gün... Peki, güzel ülkemizin büyük bir çoğunluğunda 8 Mart'lar böyle bir anma ve kadınların güncel sorunlarını ele alma günü olarak mı geçiriliyor Hayır.

Sanki bir 14 Şubat Sevgililer Günü veya yılbaşıymış gibi "kutlanan" bir güne dönüşmüş durumda. Yaygın bir şekilde hediyelerin, çiçeklerin alındığı özel yemeklere gidildiği bir sonradan görme burjuva tüketim şenliği! Dünyanın hiçbir yerinde bu saçmalık yokken Türkiye'de durum nasıl böyle bir hal aldı Aslında her konu bir şekilde bizde bir gösterişçi tüketim şenliğine, tüketim üzerinden statü kazanım süreçlerine dönüşüyor. Bu gösterişçi tüketim üzerinden prim yapmanın platformu da elbette Instagram oluyor.

Peki, nerede emek, emekçi kadınlar veya genel olarak Türkiye'de kadınların sorunları

Bu konulara değinen az sayıda etkinlik ve tartışma yapılsa da bu tartışmayı yapanların önemli bir kısmı da oryantalist bir Türkiye'yi yerin dibine sokma söylemini boca ediyor. Bu dille sorunlar da konuşulmaz hale geliyor çünkü niyet kadın sorunlarını konuşmaktan çıkıp Türkiye'ye dönük self-kolonyal oryantalist nefretin saçılmasına dönüşüyor. Dahası gerçekten konuşulması gereken konular da konuşulmuyor.

Mesela ne kadar "kadınlara oy verme hakkını ilk veren ülkelerden biri" olmakla övünürsek övünelim, Türkiye'nin kadın düşmanlığına dair karanlık bir yakın tarihi var. Üstelik ne kadar geride kaldığını, artık bir şekilde karşımıza çıkmayacağını düşünsek de bir anda o karanlık geçmişi temsil eden zihniyeti tüm çıplaklığıyla karşımızda bulabiliyoruz.

Düşünebiliyor musunuz Daha şundan yaklaşık 10 sene öncesine kadar Türk kadınlarının aşağı yukarı yarısının ne eğitim hakkı ne çalışma hakkı ne de seçilme hakkı vardı.

Evet, kadın düşmanları, darbeciler siyaseten yenildiler ama bu zihniyetin hemen kaybolmasını beklemek yanlış.. Kaybolmadığını özel sektörde, beyaz-yakalı çalışma hayatındaki cam tavanda veya sosyal medya linçlerinde görebiliyoruz.

Başörtüsü yasağını da içeren cinsiyetçi rejimin kapsamı ve büyüklüğü bazen yeterince anlatılamıyor. Türkiye'de darbe dönemlerinden miras kalan ama sadece darbecilerden de ibaret olmayan mandacı, İslam karşıtı bir cinsiyetçi rejim vardı.

Toplumdaki kadınların aşağı yukarı yarısını oluşturan başörtülü kadınların en temel insan hakları ellerinden alınmış, Güney Afrika'daki apartheid rejiminin cinsiyetçi bir versiyonu Türkiye'de Batıcı, mandacı, İslam düşmanı darbeciler ve onların siyasalbürokratik uzantıları tarafından uygulanmıştı. Yetmiyor, bu yasakları ve cinsiyetçi ayrımcılığı başta CHP ve solKemalist partiler olmak üzere belli siyasal partiler savunuyor; kendine sol aydın, gazeteci, sendikacı, aktivist, sanatçı diyenler bu cinsiyetçiliğin arkasında hizalanıyordu.