İktidar-Belediye kavgasının çözümü

Türkiye'deki seçim sisteminde yadırgadığım bir şey var:

Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimi yapıldıktan aylar sonra bu defa yerel seçime gidiliyor.

Oysa tüm seçimler birlikte olsa siyasi istikrar adına önemli bir iş başarılır, merkezi iktidarı ele geçiren partiyle yerel yönetimlerin çoğunu kazanan parti büyük ihtimalle aynı olur.

Böylece merkezi iktidarda olanların yerel yönetimleri kazanan muhalif partili başkanları engellemesi, onlara doğru düzgün hizmet yaptırmaması, açılan çeşitli davalarla yıldırmaya çalışması gibi bir tabloya pek rastlanmaz.

Merkezi iktidar-yerel yönetim çekişmesi günümüze özgü bir şey değil.

Geçmişte de çok yaşandı.

Örneğin 1973 yılındaki yerel seçimde Vedat Dalokay CHP'den Ankara Belediye Başkanı seçildi.

Görev süresinin önemli bir bölümünde merkezi iktidarda Süleyman Demirel liderliğinde kurulan koalisyon hükümeti vardı.

O hükümetle yıldızı hiçbir zaman barışmadı. Pek çok yatırım girişimi onlara takıldı.

Buna karşın mücadele etmekten vazgeçmedi, "Yelkenimizdeki rüzgârı çaldılar ama yılmadık" diyerek yeni yollar açtı, köprüler, meydanlar, parklar kurdu.

Maliye Bakanlığı yasal olarak belediyeye vermesi gereken parayı vermediği için işçilerin ücretini ödeyemedi. Bunu protesto etmek için yatağını yorganını makamına taşıyıp üç gün boyunca açlık grevi yaptı. Büyük yankı uyandıran bu eylem sayesinde Maliye Bakanlığına pes dedirtti, parayı kurtardı.

Bir ara dönemin İçişleri Bakanı MSP'li Oğuzhan Asiltürk tarafından görevinden alındı. Hiç geri adım atmadı, "Beni halk seçti, görevimden de halk alabilir" dedi. Yapılan destek eylemleri sonucunda iktidar geri adım atmak zorunda kaldı, tekrar başkanlığa döndü.

Recep Tayyip Erdoğan 1994 yerel seçiminde Refah Partisi'nden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi.