Havasıyla, deniziyle, nehriyle, ormanıyla, hayvanıyla doğa bir bütündür.
Her birinin ayrı bir işlevi vardır, gözle görülen ya da görülmeyen şekilde onu yerine getirir.
Bu denge insanların müdahalesiyle, örneğin ölçüsüz şekilde kömür, doğal gaz ve petrol kullanımıyla, denizlerin çöplüğe çevrilmesiyle, hayvanlara zulümle bozulursa isyan eder, tepkisini sert biçimde gösterir.
Son yıllarda havaların aşırı şekilde sıcak gitmeye başlaması, kuraklığın baş göstermesi, seller, heyelanlar, kasırgalar, orman yangınları boşuna değildir, aşırı şekilde rahatsız edilip kirletilmeye başlanan doğanın insanlara "Aklınızı başınıza alın, beni rahat bırakın!" diye haykırmasıdır, gönderdiği uyarı mesajlarıdır.
...
Doğayı keyfince kullanmaya çalışmanın acı bir sonucunu korona salgınında yaşadık.
İki yıl içinde milyonlarca kişinin ölümüne yol açan hastalık, Çin'de yarasa yiyen insanların aldığı hastalıklı virüsleri başkalarına bulaştırmasıyla yaşandı.
Yarasalara dokunulmasa salgın filan çıkmayacaktı.
Son yıllarda ülkemizde kene ısırmasına bağlı ölümlerin arkasında da kuş gribi gerekçesiyle iyi araştırıp soruşturmadan toptancı bir anlayışla milyonlarca tavuğun öldürülmesi gerçeği yatıyor.
O tavuklar öldürülmeseydi belki onların yediği keneler aşırı şekilde çoğalmayacak ve insanları tehdit edecek sayılara ulaşamayacaktı.
...
Geçmiş yüzyıllarda da doğaya keyfi müdahalenin yarattığı büyük felaketlerle karşılaştı insanlık.
Sadece birini anlatayım:
Yıl 1232
Papa 9. Gregory şu fetvayı verir:
"Kediler şeytandır. Öldürülmesi gerekir."
Bu fetva sonunda başta İtalya olmak üzere tüm Avrupa'da korkunç bir kedi avı başlar.
Yakalananlar öldürülerek yakılır.
Artık ne sokaklarda ne evlerde tek bir kedi bile kalmaz.
Ve o günlerde bir İtalyan limanına Kırım'dan kalkmış bir gemi yanaşır.