Darbe günlerinden trajik bir öykü

27 Mayıs 1960 askeri darbesinden bu yana tam 65 yıl geçti.

Dünyadaki birçok darbede olduğu gibi bunda da ABD'nin parmak izleri vardı. Adnan Menderes liderliğindeki iktidarın Sovyetler Birliği ile yakınlaşmasından rahatsız olup düğmeye basmışlardı.

Darbecilerin kurduğu göstermelik mahkemede yargılanıp darağacına gönderilen üç devlet adamından birinin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu olmasının nedeni Sovyetler Birliği ile yakınlaşmanın mimarları arasında yer almasıydı.

Yıldönümü vesilesiyle o günlerde yaşanan son derece trajik bir olayı anlatmak istiyorum.

29 Mayıs 1960. Bir diğer deyişle darbeden iki gün sonra

Devrik iktidarın İçişleri Bakanı Namık Gedik, Ankara'daki Harp Okulu binasının üçüncü katındaki bir odada gözaltında tutuluyordu.

Darbeciler, gözaltındakiler arasında özellikle onu hedef seçmişlerdi.

Hakaretler yağdırıyor, küfürler ediyor, hatta dayak atıyorlardı.

İddiaya göre bu davranışlara dayanamadı, pencereye yöneldi, "Ya Allah" diyerek kendini boşluğa bıraktı.

Düşer düşmez yaşamını kaybetti.

Üzerinden çıkan eşyalar şunlardı:

İki adet Bafra sigara paketi, bir adet yabancı marka sigara paketi, bir Omega marka saat,152,5 lira para ve içinde "Melahat" (eşi) yazılı bir alyans.

31 Mayıs 1960 tarihli Milliyet gazetesinin manşeti, "Gedik intihar etti" şeklindeydi.

Spotta, "Odasının penceresini parçalayarak 10 metre yükseklikten kendini dışarı atan sabık İçişleri Bakanı boynu kırılıp öldü" deniyordu.

31 Mayıs 1960 tarihli Vatan gazetesi de "Namık Gedik intihar etti" manşetiyle çıktı.

Haberin spotunda,"Sabık iktidarın İçişleri Bakanı'nın ani sinir buhranı sonunda canına kıydığı resmi bir tebliğle bildirildi" ifadesi dikkat çekiyordu.

Evet, darbecilerin yayınladığı bildiride "Namık Gedik intihar etti" deniyordu ama acaba gerçek böyle miydi

Kızı Ayla Gedik Sepici, 20 Aralık 1993 tarihli Milliyet gazetesinde Şule Çizmeci imzasıyla yayınlanan haberde, 27 Mayıs ve sonrasında yaşadıklarını şöyle anlattı:

"27 Mayıs sabahı evimize dipçiklerle girdiler. Babamı evden aldılar.

Dışarıda evimize doğru tanklar çevrilmişti.

Babam, Harp Okulu'na götürüldü.

29 Mayıs gecesi kapı çalındı. Ben açtım. Bir gazeteci vardı karşımda. 'Babanız öldü' dedi.

Babamı 15 gün morgda tuttular. Cenazesini göstermediler.

Cenazesi için ailesinden 6 kişiye izin verildi.

Babamın intihar ettiği söylendi.

Harp Okulu'nda kaldığı çift camlı pencereden kendisini aşağıya atmış. Öyle söylediler.

Ölürken üzerinde olan giysileri bize göstermediler.

Öldüğü günün sabahı bizden istediği çamaşırları, pijamayı, elektrikli tıraş makinesini, kâğıt ve kalemi yollamıştık.

İntihar edecek bir insan neden bu hayata bağlılık göstergesi olan eşyaları istesin ki"

Namık Gedik'in bir diğer akrabası Nurhan Demirağ ise, 27 Mayıs sonrası neler yaşadıklarını 8 Ekim 1993 tarihli Hürriyet gazetesinde şöyle ifade etti:

"Merhum Namık Gedik, Harp Okulu'nda gözetim altında tutulduğu odanın penceresinden intihar etme amacıyla atlamadı. Birileri tarafından süngülenerek öldürüldükten sonra kargatulumba pencereden aşağı atıldı.

Namık Gedik benim eniştemdi.

Cenazeyi teyzem Melahat Gedik, oğlu Arda Gedik, kızı Ayla Gedik, eniştem Salih Zeki İpekoğlu, ablam Ayhan İpekoğlu ile almaya gittiğimizde bize merhumun cesedini göstermediler dahi.