Öleceği içine doğmuştu.
Oturup şu şiiri yazdı:
"Bizim avludan mı kalkacak cenazemNasıl indireceksiniz beni üçüncü kattanAsansöre sığmaz tabutMerdivenlerse daracık.
Belki avluda diz boyu güneş ve güvercinler olacakBelki kar yağacak çocuk çığlıklarıyla doluBelki ıslak asfaltıyla yağmurVe avluda çöp bidonları duracak her zamanki gibi.
Kamyona, yerli gelenekle yüzüm açık yükleneceksemBir şey damlayabilir alnıma bir güvercinden: UğurdurBando gelse de gelmese de çocuklar gelecek yanımaMeraklıdır ölülere çocuklar.
Bakacak arkamdan mutfak penceremizBalkonumuz geçirecek beni çamaşırlarıylaBen bu avluda bahtiyar yaşadım bilemediğiniz kadarAvludaşlarım uzun ömürler dilerim hepinize."
...
Bu şiiri yazdıktan iki ay sonra yani bundan tam 62 yıl önce 3 Haziran 1963'te 61 yaşında Moskova'da yaşama veda etti Nazım Hikmet.
Yıllardır kalp damarlarındaki tıkanıklık nedeniyle rahatsızdı.
O sabah saat 7'de yatağından kalkıp gazeteleri almak için kapıya gitti.
Gazeteleri aldı ama kapıyı kapatamadı bile, oraya yığılıp kaldı.
Yıllardır acılar ve hasretlerle yorgun düşen kalbi daha fazla direnemedi hayata.
Genç eşi Vera yattığı yerde buldu onu.
Hemen doktor çağırdı.
Gelen doktora ölüm raporunu yazmaktan başka yapacak şey kalmamıştı.
...
Şiirinde belirttiği gibi yüzü yerli geleneğe göre açık olarak törenin yapılacağı Yazarlar Birliği'ne götürüldü.
Orada övücü konuşmalar oldu hakkında.
Hayatının son yıllarına damga vuran üç kadın, Münevver, Galina ve Vera büyük bir hüzünle izlediler töreni.
Vera birkaç kez tabutun yanına gitti, yüzünü sevgiyle, şefkatle okşayarak veda etti eşine.
Münevver'den olma oğlu Memed de törendeydi.
Tabutun kapağını örtmeden önce, "Gel babanı son bir kez öp" dediler ona.
Daha çocuktu, o güne kadar hiç ölü görmemişti. Biraz korktu ama denileni yaptı. Sonra da hıçkırıklara boğuldu.
...

100