Çalışamayan gazeteciler günü

10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla çeşitli törenler yapıldı, ödüller dağıtıldı, kokteyller verildi, açık oturumlar düzenlendi.

Bunlara itirazım yok da, yaşadığımız dönemde Çalışan Gazeteciler Günü'nün yanı sıra bir de "Çalışmayan ya da Çalışamayan Gazeteciler Günü"ne ihtiyacımız var gibi geliyor bana.

Son zamanlarda karşılaştığım eski gazeteci dostların çoğu çalışmıyor çünkü.

Kimi istifasını verip köşesine çekilmiş, kimi işten çıkarılmış

...

İstifa eden bir gazeteci dost şöyle dertleşti benimle:

"Bizim haber müdürü hangi haberi götürsem yüzünü ekşitiyor, 'Ya yine zülfüyâra dokunmuşsun kardeşim' diyor, 'Ben bu haberi şimdi İstanbul'a nasıl geçerim' diye kaygılanıyor, adeta depresyona giriyordu.

Verdiğim haberler bırakın İstanbul'daki yazı işleri masasına ulaşmayı Ankara'daki büro temsilcisinin masasına bile ulaşamaz olmuştu.

Sonunda arşive manşet olmaktan bıkıp usandım, istifamı verdim."

...

Ve işten çıkarılan bir gazeteci dost da biraz şaka biraz ciddi şunları anlattı:

"Bizim temsilci sabah toplantısında 'veciz' bir konuşma yaptı, havadan sudan haberler istediğini söyledi.

Bunun üzerine Çevre Mühendisleri Odası yetkilileri ile konuşup bazı kentlerimizde hava kirliliğinin tehlikeli boyutlara ulaştığını anlatan bir haber yazdım.

Havadan haber ancak böyle yazılır.

Ama bu haberim bile sakıncalı bulunup gündeme alınmadı.

Ertesi gün bu defa elime geçen çeşitli tahlil raporlarına dayanarak birkaç kentte barajlardan verilen suyun sağlığı tehdit eden maddeler taşıdığını, bunlar arasında arseniğin bile bulunduğunu ifade eden bir haber kaleme aldım.

Ne var ki havadan yazdığım haber gibi sudan yazdığım haber de ilgi görmedi, İstanbul'daki merkeze geçilmedi.

Masaya oturup akşama kadar suyumu yudumlayıp pencereden havayı seyretmeye başladım ben de.

Sonuçta işten çıkardılar."

...

Evet, yazının girişindeki önerimi tekrarlıyorum:

"Çalışmayan ya da Çalışamayan Gazeteciler Günü" de olmalı.