Adli kontrol şartıyla serbest bırakma "Tutuklama nedenlerinin varlığına rağmen şüpheli veya sanığın bazı şartlara uyması istenerek serbest bırakılması" diye tanımlanabilir.
Örnek verecek olursak:
Hâkim, tutuklama yerine sanık ya da şüpheliyi belli aralıklarla karakola gidip imza verme ve yurt dışına çıkış yasağı gibi şartlarla evine gönderebiliyor.
Evet, adli kontrol şartıyla serbest bırakma mevzuatta var ama uygulamada ciddi sorunlar yaratıyor, insanlarda "Ben ne yaparsam yapayım hapse düşmem" diye bir algı oluşmasına neden oluyor.
Kadın polis memurumuz Şeyda Yılmaz'ın şehit edilmesi olayında bunu net biçimde gördük.
Sanık onlarca suç işlemesine rağmen bir gün bile hapis yatmamış, her seferinde adli kontrol şartıyla serbest bırakılmış.
Oysa daha ilk suçu işlediğinde cezaevine konulup uyuşturucu alışkanlığından kurtulması sağlansa ve cezasını çekerken bir yandan da meslek öğretilse tahliye olduğunda belki de diğer suçları işlemeyecekti.
Mevzuatımıza kuşkusuz iyi niyetle konulan adli kontrolle serbestlik bana kalırsa miadını doldurdu.
İlgili yasalarda değişiklik yaparak bu uygulamaya son verilmeli, hapis cezasını gerektiren tüm eylemlerde suçlunun mutlaka cezaevine girmesi sağlanmalıdır.
Şartlı salıvermeyi ise "Bir hükümlünün cezasının bir kısmını cezaevinde geçirdikten sonra bazı kurallara uyması şartıyla tahliye edilmesi" diye tanımlamak mümkün.
Ne yazık ki iyi niyetle getirilen şartlı salıverme uygulaması da istenen sonucu vermiyor, cezaevlerinden erken çıkarılan birçok mahkûmun yeni suçlar işlemesinin yolunu açıyor.
Bu ayın başında İzmir'de yaşanan dehşet veren bir olay ne demek istediğimi daha iyi anlatır sanırım:
"Bülent Şengün önce bir benzinciyi soydu.
4 gün sonra bir taksiciyi tabancayla öldürüp parasını aldı.
Aynı gece yoldan geçen bir araca el koydu.