Sudan'da son haftalarda duyduğumuz iç çatışmalar ve katliam haberleri hepimizi derinden üzmüştür. 15 Nisan 2023 tarihinden beri devam eden iç savaş, Kuzey Darfur'un başkenti El-Faşir'in 9 aylık kuşatmadan sonra ele geçirilmesiyle tehlikeli bir boyut kazandı. Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) adı verilen silahlı güçlerin, El-Faşir ve Bara şehrinde katliam ve etnik temizliğe giriştiği haberleri çok vahim bir durumdur.
Birleşik Arap Emirlikleri'nin ABD ve İngiltere'den aldığı silah ve cephaneyi, HDK lideri Muhammed Hamdan Dagalo'ya vermesi iç savaşı tırmandıran ve soykırım yapılmasına sebep olan en büyük etken olarak görülüyor. Aslında sömürgeci zihniyetin çıkarı için Sudan'ı ve milyonlarca Müslümanı kaosa sürükleyen bu iç savaş, ikinci bir Gazze olarak karşımıza çıkıyor. Sudan'ın yer altı kaynaklarını ve özellikle zengin altın madenini paylaşmak için bu feci insanlık dramına göz yuman ABD, Gazze'de İsrail'e verdiği destek gibi, burada da BAE'yi kullanarak yine Müslüman kanı akıtmaktan çekinmiyor.
2019 yılında Ömer El-Beşir'in devrilmesinden sonra Abdullah Hamduk başbakan oldu. 2021 yılının Ekim ayında ise Silahlı Kuvvetler komutanı General Abdülfettah El-Burhan ve HDK lideri Muhammed Hamdan Dagalo birlikte Başbakan Abdullah Hamduk'u devirdiler. Ancak General El-Burhan ile Dagalo arasındaki anlaşmazlık, 15 Nisan 2023 tarihinde iç savaşın başlamasına sebep oldu. O günden bu yana 40 binden fazla insanın öldürüldüğü ve 8 milyon kişinin yerinden edildiği söyleniyor.
Konuyu daha iyi anlayabilmek için Batılı ülkelerin sömürge siyasetine bakmak grekiyor. Dünyada coğrafi keşifler, 15. Yüzyılın son çeyreğinde hızlanarak yeni ülkeler ve halkların varlığını ortaya çıkarmıştı. İlk olarak İspanya ve Portekiz'in başlattığı siyasi ve askeri deniz seferleriyle, kıyılar yağma ve talan edilmişti.
Emperyalist emeller için hedef haline getirilen bölgelerin çoğunluğu Müslüman ülkeler olması, kurdukları sömürü düzenini bir zulüm ve baskı rejimine dönüştürmüştü. Hayvanlara bile uygulanmayacak aşağılayıcı davranışları insafsızca insanlara karşı gösteren Avrupalı, dünyanın dengesini değiştirecek, kan ve gözyaşını dindirmeyecek bir sömürgeci sistemi kurmayı becermişti.
Osmanlı Devleti'nin siyasi ve askeri yönden güçlü olduğu dönemlerde, İslam ülkeleri üzerinde fazla etkili olamayan sömürgecilik, 19. Yüzyıldan itibaren hız kazandı. İspanya, Portekiz, Hollanda ve Belçika gibi sömürgecilerin ticari ve ekonomik istilalarına karşılık, İngiltere'nin siyasi, askeri ve dini maksatlı saldırıları, Müslüman dünyasını hedef aldı.
Batılıların, Birinci Dünya Savaşı'nda Müslümanları bölmek, halifenin otoritesini zayıflatmak ve Osmanlı Devletini parçalamak için ortaya attığı "Osmanlı İslam ülkelerini sömürdü" iddiası ise temelden fasit ve gülünçtür.

13