Gazze. Yine Gazze. Daha bilmem kaç kere…
İçinden geçtiğimiz dönem dünyanın en acımasız soykırımlarından birine şahitlik ediyor.
Ne zaman kendimizle baş başa kalsak çığlıklarla, gözyaşlarıyla, kan ve sızılarla örülmüş ince bir yol beliriyor önümüzde. Taşları, uzak bir tarihin yüzü kadar eski. Her girişimizde o yola zorlanıyor geri dönüşler. Bu yüzden artık kendimizle baş başa kalmaya korkar olduk.
Babam uzunca bir dua yollamış Gazze'ye dair bir süre önce, göğsüm daraldıkça okuyorum. Okudukça seyir hâlinde, hicretteyim. Gazze'nin kalbi Allah'a yakın, bizim kalplerimiz şimdilerde mazlumun derdiyle ne kadar hemhâl ise ancak o kadar Allah'a yakın. Belki seneler sonra, göremeyeceğimiz bir iklimde Filistin'in cihana örnek teşkil eden onurlu ve soylu duruşu üzerine büyük araştırmalar yapılacak, bu teslimiyetin sırrı sadece bilimsel açıdan irdelenmekle kalınmayacak, mistik noktalardan da izah isteyecek. Bir direniş destanı olarak romanları yazılacak Gazze'nin, merakla okuyacak dünyasında adaleti tesis etmek isteyen çocuklar, gençler… Evlatlarımla Kuran-ı Kerim'i, -Yahudileri göz önünde bulundurarak- yeniden okumak gerektiğini konuşuyoruz. Tarihte bu kadar azgın ve sapkın bir örnek daha var mıdır; bu ırkın taşkınlığı kökeniyle mi, genetiğiyle mi yahut lanetlenmiş olması ile mi açıklanır, onları böylesi korkusuz bir acımasızlık içine sokan nedir, net bir sonuca varamıyoruz. Sadece Kur'an bildirmiş bize, hangi zaviyesinden bakmaya çalışırsak çalışalım anlatmış. Bazısına, Mevlâ ile sık sık sohbet edebilene bu perdeler açılıyor şüphesiz. O güzeller, İsrail üzerinden güçlü bir okuma yapabiliyor ama ben bu ırkın hudut tanımayan merhametsizliği karşısında bilmemenin ilmine sığınıyor, biraz içeri girmeye kalktığımda düşüncemi yitiriyorum. Bildiğim tek şey varsa bu Gazze'nin değil, bütün bir insanlığın, Müslümanlığımızın imtihanı ve şu aşamada bireysel olarak "ne yapabiliriz" lerin içinde sıkışıp kalmaktan başka çaremizin olmadığı…
İşte tam burada, tam da bu noktada, yeni bir haşyet duruyor kapılarımızda. Gazze sadece bir ırkın bir medeniyeti barbarca yok edişi, onların annelerini, çocuklarını, hayatlarını, hayal ve umutlarını katledişi değil. Gazze çaresizce seyreden için de bir utanç ve zillet penceresi. Mümine yapılan bu! Kardeşinin kıyıma uğradığı bir zaman diliminde onu sessiz bırakmak, pasif kılmak ve ayıbı ile yüzleştirmek… Toplumların bilinçaltına "siz haksızlık karşısında acizsiniz; korkak, duyarsızsınız" mesajı ekmek. Umarsız kılmak.
Yorulduk, biliyorum. Aynı şeyleri okumaktan, dinlemekten, izleye izleye normalleştirmekten, ümitsizliğe sevk eden mesajlar etrafında dolaşmaktan çok yorulduk. Sükûtumuz yorgunluğumuzun ve kabullenişimizin tescili. O sebeple bize yeni okumalar, yorumlar, taze bakış açıları gerekli. Gazze, halkının direnişiyle, şehitleriyle, çağın Firavunlarınca öldürülürken çoğalan Musa tabiatlı çocuklarıyla, mahşere kalan sevdalarıyla bir destan şimdilerde… Burası muhakkak. Batı'nın İsrail'e karşı aldığı tavrı düşününce "güneş Batı'dan doğacak" ın bir açılımını yaşıyoruz belki de, Nazan Bekiroğlu'nun ifade ettiği gibi "kıyamet koptu da biz mi farkında değiliz"in…
Fatma Hale Liman Sağım'ın hanımlarla olan hasbihâllerini takip ediyorum uzun zamandır. Kendisi tatlı sert, dünya üzerine gelse sözünü sakınmayan yürekli bir hanımefendi. Konya'nın kanaat önderlerinden, çağın örnek kadın suretlerinden. Önceleri instagram üzerinden gerçekleştiriyordu sohbetlerini. Güzel fikrin, nitelikli üretimin, özgün duruşun hülasa liyakatli insanın bitip tükenmek bilmeyen düşmanları yüzünden ara vermek zorunda kaldı, telegram sayfasından aktarıyor sözünü. Geçtiğimiz günlerde, zannederim Asmalı Hatip Sultan Camii vaazlarından birinde, kendisine "Allah neden bunlara izin veriyor" diyen genç bir kızımızdan bahsetti. Gence bu soruyu soracak noktaya geldiği için bir süre haber izlememesini tavsiye etmiş. Ardından "Allah bizi izliyor evladım, sen Gazze için ne yapıyorsun" dediğini arz etti. Sonra yine ezber bozan yaklaşımlarından birini sergiledi ve ekledi: