TRÇ modeli: Türkiye'nin stratejik dönemeç hamlesi

Türk dış politikasının son günlerdeki seyrini dikkatle okuyan herkesin fark edeceği temel bir gerçek var: Kudüs'te soykırımcı katil Netanyahu, bir yazıt üzerinden dünyaya meydan okurcasına"Burası bizim şehrimiz Sayın Erdoğan. Sizin şehriniz değil."dedi. Ardından Türkiye cephesinden, Cumhur İttifakı ortağıMHP lideri Sayın Devlet Bahçeli,TRÇyaniTürkiye–Rusya–Çin modeliüzerine kapsamlı bir yazı kaleme aldı ve Ankara'ya yeni bir stratejik yön önerdi. Daha sonra ABD'den de önemli bir hamle geldi: Başkan Donald Trump, 25 Eylül'de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Beyaz Saray'da kabul edeceğini duyurdu; F-16, F-35 ve Boeing gibi kritik başlıkları görüşeceklerini belirtirken, Sayın Erdoğan'ı"dostum"diye niteledi.

Bu gelişmeler zinciri, Ankara'nın bölgesel krizleri sadece vicdani bir sorumluluk olarak değil, aynı zamanda stratejik bir fırsat olarak gördüğünü gösteriyor.TRÇ modeli,salt bir iç siyaset manevrası değil; dış politikada Türkiye'ye hem Doğu hem Batı eksenlerinde yeni bir dil açmayı ve çok taraflı diplomatik hareket alanını genişletmeyi hedefleyen bir stratejik hamledir.

TRÇ modeli,MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli'nin gündeme taşıdığı çerçevede, Türkiye'nin bölgesel ve küresel alanda alternatif diplomatik ve ekonomik yollar arayışını güçlendirmeyi amaçlayan bir stratejik öneri olarak değerlendirilebilir.Tarih boyunca hem Müslüman dünyada hem de uluslararası arenada sorumlu bir aktör olma iddiasını sürdüren Türkiye, TRÇ modeli üzerinden hareket alanını genişletme ve çok taraflı iş birlikleriyle diplomatik manevra kapasitesini artırma imkânlarını değerlendirebilir. Millî güvenlik ve devletin bekası perspektifinden bakıldığında, Gazze'de yaşanan gelişmeler, Türkiye'nin"tek başına müdahale edemem"sınırlamasını aşmaya yönelik stratejik bir düşünceyi gündeme getirebilir.

Ekonomik ve enerji boyutu, TRÇ modelinin en somut avantajlarından biri olarak öne çıkıyor. Rusya'nın enerji kapasitesi ve Çin'in finans ile teknoloji gücü, Türkiye'ye hem ekonomik hem stratejik özerklik sağlayacak alan oluşturuyor. Ortak enerji projeleri, LNG terminalleri ve lojistik koridorlar, Ankara'yı bölgesel enerji dağıtımında merkezî konuma getirirken, dış baskılara karşı dirençli bir duruş kazandırıyor. Bu iş birliği, Türkiye'nin Orta Doğu ve Orta Asya'da alternatif koridorlar açmasına ve ticaret ile yatırımlarda bağımsız bir duruş sergilemesine imkân tanıyor. Devletin ve milletin çıkarları söz konusu olduğunda, bu tür stratejik adımlar kaçınılmazdır.

Güvenlik ve diplomasi boyutundaTRÇ modeli, Türkiye'ye sahadaki güç boşluklarını değerlendirme imkânı sunuyor. Rusya ve Çin ile geliştirilecek lojistik ve askerî iş birlikleri, Ankara'nın sadece krizleri yönetmesini değil, aynı zamanda insani diplomasi gündemini etkin biçimde savunmasını da mümkün kılıyor. Bu eksen, Türkiye'ye hem sahada hem masada alternatif bir güç olma imkânı tanırken, millî güvenliğe tehdit oluşturabilecek her türlü girişimi önleyici bir güç olmayı da garanti ediyor.