Türkiye, son yarım yüzyıldır yalnızca terörle değil, terörün üzerinden inşa edilen bir vesayet düzeniyle mücadele ediyor. Sınırların içinde silahlı bir tehdit olarak başlayan bu bela, zamanla ekonomiden siyasete, diplomasiden medyaya kadar uzanan bir kuşatma aracına dönüştü.
Bugün geldiğimiz nokta ise bu zincirin kırıldığı,devlet aklının yeniden hâkimiyet kurduğubir dönemdir. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın son açıklamasında dile getirdiği"önce terörsüz Türkiye, sonra terörsüz bölge, nihayetinde güçlü devlet"vizyonu, işte bu tarihsel kopuşun adıdır.Bu vizyonun merkezinde bir stratejik dönüşüm yatıyor: Devlet artık terörü sadece bastırmakla değil,üretildiği zemini kurutmaklameşgul. Çünkü Türkiye, terörle savaşan bir ülke olmaktan çıkmış;barışı yöneten, istikrarı inşa edenbir güce evrilmiştir. Bu geçiş, Cumhur İttifakı'nın siyasi kararlılığıyla, askerî sahadaki başarılarıyla ve toplumun gösterdiği yüksek dirayetle mümkün olmuştur.Terörsüz Türkiyehedefi, öncelikle iç barışın tesisidir. Bugün kahraman güvenlik güçlerimizin dağlarda kazandığı başarı kadar, milletin şehirlerde kazandığı bilinç de belirleyicidir. Artık Türkiye, terörü besleyen sosyolojik damarları da görmektedir; işsizlik, kimlik istismarı, bölgesel eşitsizlikler, dış tahrikler…Devlet, bu alanlarda attığı reform adımlarıyla,"silahın değil sözün, ayrılığın değil birliğin hâkim olduğu"yeni bir dönemin temellerini atmaktadır.Cumhur İttifakı'nın burada ortaya koyduğu fark şudur: Bu mücadele sadece güvenlik politikası değil,bir medeniyet tasarımıdır.Cumhuriyet'in ikinci yüzyılına girerken Türkiye, terörün ürettiği korku ikliminden çıkıpöz güven devrinegirmiştir..."Bir olacağız, diri olacağız, hep birlikte Türkiye olacağız"çağrısı, bu öz güvenin toplumsal karşılığıdır.Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın"terörsüz bölge"ifadesi, aslında Türkiye'nin yeni jeopolitik rolünü tarif eder. Çünkü Ankara artık pasif bir sınır devleti değil; aktif birbölgesel mimarkonumundadır. Irak'ta, Suriye'de, Kafkasya'da, hatta Doğu Akdeniz'de kurulan yeni dengelerde Türkiye'nin varlığı olmadan hiçbir denklemin işlemediği bir gerçek.Bu durum, sadece askerîvarlıkla açıklanamaz. Asıl mesele, Türkiye'ninbarış üretme kapasitesidir.Irak'taki istikrar görüşmeleri, Suriye sınırındaki normalleşme süreci, Karabağ'ın özgürlüğüyle başlayan Kafkas barışı. Tümü, Türkiye'nin bölgesel güvenliğe yön veren bir ülke hâline geldiğini göstermektedir.Bugün Ankara'nın masaya koyduğu model, Batı'nın dayattığı hiyerarşik düzenin alternatifi olanadil bir bölgesel düzen vizyonudur.Tüm bu sürecin arkasında ise bir siyasal istikrar gücü vardır:Cumhur İttifakı.15 Temmuz gecesi tanklara karşı duran irade, bugün devletin kurumsal gücüne dönüşmüştür. Sayın Erdoğan'ın ve Sayın Bahçeli'nin kurduğu ittifak, sadece bir seçim ortaklığı değil,devletin bekasını önceleyen bir millî birlik mutabakatıdır.Cumhur İttifakı'nın varlığı,Türkiye'nin içeride dirliğini, dışarıda caydırıcılığını koruyan bir denge unsurudur.Bu ittifakın siyasal omurgası,
									
								
									19