CHP'ninBrüksel sahnesi

Brüksel, yalnızca Avrupa Birliği'nin merkezi değildir; aynı zamandaküresel diplomasinin algoritmasının yazıldığı bir merkezdir. Washington DC karar alır, Londra strateji kurar ama Brüksel, bu kararların uluslararası meşruiyetini üretir. Türkiye açısından bakıldığında, Brüksel sadece coğrafi bir şehir değil,politik ve diplomatik bir ölçüm noktasıdır.Orada şekillenen her kavram, haftalar içinde Paris'teki raporlara, New York'taki medya manşetlerine ve Berlin'deki siyasi söylemlere dönüşür. İşte bu nedenle CHP'nin Brüksel mitingi, yalnızca sembolik bir gösteri değil,Türkiye'nin iç siyaseti ile uluslararası algıyı doğrudan birleştiren riskli bir hamledir.

Cumhuriyet Halk Partisi'nin"Millet İradesine Sahip Çıkıyoruz"serisinin ilk yurt dışı ayağını Brüksel'de başlatması, görünürde demokrasi ve adalet mesajı taşımaktadır. Ancak perde arkasında çok daha derin bir tablo vardır: CHP, Türkiye'de kendi tabanında oluşturamadığıuluslararası meşruiyeti Brüksel'de aramaktadır.Bu, siyaseten son derece riskli bir stratejidir; çünkü Türkiye'nin egemenlik meseleleri ve iç hukuk süreçleri, bir"Avrupa tartışması"hâline getirilmektedir. İç siyaset, dış merkezlerin gözetimine açılmıştır.

Mitingin amacı açıktır: Avrupa'daki diasporalar (hükûmet karşıtı) üzerinden görünürlük sağlamak, Avrupa Parlamentosu ve AB Konseyi'nde Türkiye eleştirilerini gündemde tutmak ve özellikle Ekrem İmamoğlu'nun tutukluluğunu bir"otoriterleşme sembolü"hâline getirmek. Ama unutulmamalıdır ki siyaset dışarıdan taşınmaz; hiçbir demokratik irade, dış merkezli bir meşruiyet arayışıyla güçlenemez.

Brüksel'deki konuşmalar ve sloganlar, açıkça dış aktörlere mesaj vermektedir. Ancak Brüksel yalnızca demokrasi söyleminin değil,uluslararası baskı mekanizmalarınında merkezidir. Bugün"demokrasi"adına atılan her adım, yarın başka bir ülkenin iç hukukuna müdahale gerekçesi hâline gelebilir. CHP'nin Brüksel mitingi, farkında olunmasa da Türkiye'nin iç hukuk sistemini dış aktörlerin denetim alanına sokabilecek bir siyasi zemin oluşturmuştur. Burada net bir soru ortaya çıkmaktadır:CHP gerçekten Türkiye'de iktidara yürümek mi istiyor, yoksa uluslararası arenada "muhalefetin sesi" olarak konumlanmakla mı yetiniyor

Brüksel'de yıllardır Türkiye'ye karşı yürütülen kampanyalar, lobi çalışmaları ve kimi zaman FETÖ ve PKK kaçkınlarının etkin olduğu diplomatik bir atmosfer vardır. Burası, Türkiye'ye ders verilen, raporların hazırlandığı, ambargo ve uyarıların kaleme alındığı bir merkezdir. Dolayısıyla CHP'nin bu mitingle Brüksel'i seçmesi, farkında olmadan bu atmosferle aynı mekânsal zemini paylaşmak anlamına gelir. Algı düzeyinde bile bu ciddi bir risk oluşturur.

Tam da bu dönemde, Sayın Cumhurbaşkanımız Gazze'de barışın, huzurun tesisi için yoğun bir diplomasi trafiğinin içindedir. Dünyanın liderlerinin toplandığı masada anlaşmalara imza atıyor, garantörlük üstleniyor ve Türkiye'yi uluslararası arenadaparmakla gösterilen bir liderhâline getiriyor. Oysa Özgür Özel'in Brüksel mitingi, sahada bir kazanım üretmekten çokalgı yönetimine dayalı, sembolik bir çabadır. Liderlik açısından bakıldığında, Özel uluslararası görünürlük ve medya odaklı bir performans sergiliyor; ama Türkiye'de somut bir siyasi güç kazanımı sağlayamamaktadır. Bu durum, onun liderliğinin güçlü sembolik performanslar oluşturabilse de