Her ev bir okuldur

Tatil başladı, kuş cıvıltılarıyla yarışan çocuk sesleri dört bir yanda yankılanıyor. Tatilin gelişiyle sevinçle dolan minik yürekler, yazı karşılamak için sabırsız. Ancak bir yanda da durmadan koşan, dinlenmeden yorulan çocukların yorgun yüzleri geliyor aklıma. Yaz kış demeden okullardan kurslara sürüklenen çocuklar...

Her ev, bir okul değil midir aslında

Eskiden yaz tatilleri, çocuğun aileyle kurduğu özel bağın bir fırsatıydı. Bir örtüyü özenle katlamanın, bir sofra kurmanın, bir salata malzemesini incecik doğramanın ustalığı öğretilirdi o evlerde. Pirinç ayıklamak bir nevi sabır dersi, fasulye kırmak ise bir çocuk oyunu gibi gelir; el becerisiyle birlikte kalbe nezaket katardı.

Babaannelerimizden miras kalan bu "yaz okulu" anlayışı, aslında hayatın ta kendisiydi. Bir çocuğun kişiliğini, sabrını, düzenini ve sorumluluk bilincini geliştiren küçük ama derin dersler barındırırdı içinde. Ağaç gölgesinde söylenen masallar, derede yüzülen saatler, bahçede oynanan oyunlar, kaygısız bir çocukluğun parçalarıydı.

Şimdi ise modern dünyanın koşturmacasında, yaz tatilleri bile "programlanmış aktivitelerle" dolu. Kurslar, sınavlar, yetişmesi gereken hedefler... Çocukların en çok ihtiyacı olan şeyin dinlenmek, keşfetmek ve hayal kurmak olduğunu unutuyor gibiyiz. Oysa yaz tatili, hayattan bir nefes almanın; aile sıcaklığıyla, doğayla, oyunla yeniden buluşmanın mevsimidir.

Çocuklarımızın ruhlarını beslemek için onlara yeniden o "bizim usul" tatili sunabiliriz. Makine yerine elleriyle tabak yıkasınlar, bahçede sebze toplasınlar, sabah uykusunun tadını doyasıya çıkarsınlar. Servis sıralarında değil, evde annelerinin yanı başında dinlensinler. Çünkü çocuklukta yaşanan bu kaygısız, huzurlu anlar; ileride onları daha güçlü ve mutlu bireyler yapar.