Ashabı Kehf'in gölgesinde şiir dinletisi

Kahramanmaraş'ın Afşin ilçesi, anlamlı bir kültür ve edebiyat etkinliğine ev sahipliği yaptı. Birincisi düzenlenen Asâb-ı Kehf Şiir Dinletisi, sadece şairleri bir araya getirmedi; kelimelerin ruhunu, insanların yüreğine taşıdı. 34 şair 34 ayrı dünya aynı sahnede birleşti. Dinleyenlerin ruhuna sessiz sedasız misafir oldular.

Etkinlik, güçlü bir manevi atmosfer içerisinde gerçekleşirken, dinleyiciler gönüllere dokunan mısralarla unutulmaz bir gün yaşadı.

Program, Afşin Kaymakamı Muammer Sarıdoğan, , Belediye Başkanı Koray Kıraç , Kütüphane Müdürü Abdullah Yeşiltaş, yazı işleri Müdürü Mulla Akpınar ve çok sayıda davetlinin katılımıyla gerçekleşti. Halkın gösterdiği yoğun ilgi, şiire olan özlemi ve edebiyatın toplumla kurduğu gönül bağını bir kez daha gözler önüne serdi.

Sözler büyü gibidir. Kimi zaman bir kelimeyle başlar kalbe dokunmak Ve bir mısra, nice susmuş gönülleri uyandırır.

İşte böyle bir günde, şiirin sesi Kahramanmaraş Afşin Ashâb-ı Kehf 'in gölgesinde, yükseldi.

Sözün gücüne şahit oldu o gün herkes

Söz, bir dua gibi süzüldü, bir ezgiyle dolandı havada.

Şiire değer veren idari kadro, sanatın hak ettiği saygıyı gözler önüne serdi.

Ve halk

İşte asıl ev sahipliği onlardaydı. Alan doldu taştı, kalplerle alkışlar birleşti. Şiir sever yürekler, her dizede bir damla hayat buldu.

Ashâb-ı Kehf Külliyesi'nde ki bu buluşma, yeni bir başlangıçtı. Araya giren yıllardan sonra şiir iklimini yeniden canlandırdı.

Şiir, sadece sözcük değil;

Bir duruş, bir inşa, bir nefes alıştı.

Ve biz biliyoruz ki;

Şairler bir araya geldikçe, gönülce güzellikler çoğalacak ve Afşin'in şiirle atan kalbi, daha gür atacaktır.

Depremi en ağır yaşayan yerlerden biri olsa da, bir şehir yalnızca taş binalarıyla değil, atılan adımlarla yaşar. Ve bazen bir gün, yılın tüm sessizliğini tek nefeste siler İşte öyle bir gündü Afşin'de.

Asâb-ı Kehf' in derin tarihine yaslanmış bu topraklar şairlerini çok güzel ağırladı.

Bu yalnızca bir okuma vakti değildi, aynı zamanda maneviyatın sanata karıştığı, edebiyatın hafızamıza yeniden dokunduğu bir zaman dilimiydi. Çünkü şiir, sadece bir edebi tür değil; toplumu incelten, ruhu onaran, kalbi dirilten bir nefestir.

Şairlerin her biri farklı bir gök rengiydi. Her biri gönül ikliminden esintiler getirdi.

Ev sahibi şair Ahmet Süreyya Durna sunumuyla,

Şevki Kayturan, Abdulhadi Bay, Halit Belgeli, Talip Kazgı, Binali Aydın,

Ahmet Efe, Hüseyin Kılbaş, Şahin Mutlu, Ali Parlak,

Nihat Malkoç, Ahmet Süreyya Durna, Şükrü Ünal, Celalettin Kurt

Tayyip Atmaca, Yasin Mortaş, Salih Kozan, Nilüfer Zontul Aktaş,

Aydın Yüksel, Halit Yıldırım, Orhan Oyanık, Ali Aydın, Kazım Gök, Metin Cansız, Haşim Kalender, İlker Gülbahar, Salim Aydın,

Ayşe Paslanmaz, Veysel Çakır, Kadir Orakçı, Mehmet Gözükara,

Mahir Başpınar, Mehmet Osmanoğlu, İsmail Gül

Her mısra bir adımdı, her şiir bir perdeyi araladı.

Kimi vatanı anlattı, kimi anayı

Kimi sevdayı dillendirdi, kimi hüznü

Günün akşamında da öğretmevi'nde şiire söze, musikiye karıştı zaman. Kaymakam Muammer Sarıdoğan, belediye başkan yardımcısı Ahmet Biçici ve kıymetli amirlerin katılımı ile geç saatlere kadar çaylı muhabbetle şiir, saz ve ozanlar konuştu.

Kitaplar hediye edildi imzalı. Afşin Kültür Sanat Deneği Başkanı Selçuk Kösebalaban ve sanatçılar ud eşliğinde Türk sanat müziği, tasavvuf müziği dinletisi sundu .

İkinci gün; güneşin sabah ışıkları Afşin'i ipek gibi sardı.

Lavanta bahçesinde kahvaltı için yola düştük. Güneş yükselmiş lavantaların arasında masalar kurulmuştu...Tertemiz örtüler, taze köy ekmekleri, peynirler sıcacık çay...

Mor kokuyordu sanki her şey, huzurla sarmalanıyordu insan.

Bu kahvaltı kalpleri doyurmuştu.

Kendine bir iyilik yapmak isteyen bu mor düşe uyanmalı.

Gezi rotamız, şiirden önce insanın maneviyatına dokunan Ashab-ı Kehf Mağarası'yla başlamıştı. Efsane ile gerçeğin iç içe geçtiği bu mağara, Kur'an'da Kehf Suresi'nde adı geçen yedi uyurların diyarı olarak biliniyordu. Kayanın sessizliğinde asırlarca saklı kalan o gençlerin hikâyesi, sanki hâlâ taşların arasından fısıldıyordu. Ramazan Kıraç Bey'in anlatımı ile sanki o vakti yeniden yaşadık.

Sonra Tanır Yassı Höyük'e yol aldık. Burası üç dört yıldır kazı çalışmaları yapılan bir alandı.

Yassı Höyük'te toprağın altındaki medeniyetlere şahitlik başlamıştı.

Katman katman çıkarılan kalıntılar, 2bin 600 yıl öncesine kadar uzanıyordu. Birçok medeniyetten izler barındıran bu höyük, yalnızca bir yerleşim değil; bir zamanlar inancın, üretimin, krallıkların nabzının attığı merkez.

Kazı alanında bizleri bilgilendiren Ahi Evran üniversitesi Dr. öğretim üyesi Elif Baştürk, buranın konum itibariyle her dönem önemsenen ve elde tutulmak istenen bir yer olduğunu belirtti.

Ve sonra geliyordu o eşsiz an. Tanır köyüne ulaşıyoruz. Su cenneti. İnsanı durduran, düşündüren derin bir köşe.

Yamaçlardan aşağıya bakınca uzanan verimli topraklar, gökyüzüne meyletmiş bir dua gibi kıvrılıyor ağaçlar, şelaleler. Hurman Çayı. Suyun bulgur bulgur kaynadığı muhteşem Ayrandede. Çoban çeşmeleri, akasya ağaçları