Sevgiliye Mektuplar

"Bilincimizi şekillendiren bir okul olan bu gazetenin benim için en değerli yazarlarından biriydi" diyor bir Ekşi Sözlük kullanıcısı ve ekliyor: "Uğur Mumcu kadar değer verirdim birikimine ve olgun üslubuna. Ölüm haberini duymaktan derin bir üzüntü duydum."

"Cumhuriyet'teki bir yazısıyla ülkeye dair umudumu yeşertmiş yazardır" diyerek ilave ediyor bir başkası:

"O yazısında Türkiye'deki aydın cumhuriyetçi ve Atatürkçü insanların ortalama bir Avrupa ülkesi nüfusundan fazla olduğunu yazmıştı. Değerli, yeri dolmayacak bir aydındı. Kirletilen 'vatanseverlik' kavramının gerçek örneklerindendi. Çok beyefendi, mütevazi ve güzel Türkçesi ile inandığı şeyleri anlatan bir gazeteciyi kaybettik. Yıldızlar yoldaşı olsun."

"Düşüncelerime etkisi olan biridir" diye yazıyor gene bir diğeri...

Gurur verici "yılların eskitemediği Cumhuriyet yazarı" ifadesiyle onu anıyorlar.

Cumhuriyet gazetesinden ve bu dünyadan bir Ali Sirmen geçti.

Bu şekilde hatırlanmak her babayiğidin harcı değil.

Cumhuriyet, yazarıyla, okuruyla, hepimiz, her birimiz için bir gazetenin çok ötesindedir.

Bu yıl 100. yılına giren basınımızın bu büyük abidesi, cumhuriyet Türkiye'sinin ilerici ve laik ruhunun simgesi, temsilcisi, taşıyıcısı olageldi. Cumhuriyet kuşaklarının yol göstericisi ve referansı oldu. Çok sayıda genç gazetecinin yetişmesine katkıda bulundu.

Sirmen bu yüzyıllık gazetenin işte bu fark yaratan ruhuyla örtüşen, özdeşleşen ve yayın yaşamının yarısına damga vuran tarihi kalemiydi.

İlk yazısı 23 Nisan 1979'da yayımlanan değerli yazarımız, genel yayın yönetmeni sevgili Mine Esen'in deyimiyle "gazetemizin belleği" oldu.

Sirmen'in fikirleri, duruşu, yaşamı, birlikte yol yürüdüğü dostları-İlhan Selçuk, Uğur Mumcu, Nadir Nadi, Turhan Selçuk-bu gazetenin hep yapı taşlarıydı.

35'inde adım attığı "yuva"sında olgunluk yıllarını geçirdi ve sonra burada yaşlandı.

Son yazısını, ölümünden yalnız 11 gün önce ardında adeta bırakmak istediği bir "son söz" ve vasiyet gibi "Laiklik Nedir" başlığı ile yayınladı.

31 MART'IN GERÇEK YÜZÜ

Laiklik, Sirmen'in son dönemde döne döne el almaktan yılmadığı bir konuydu.

Geçen ay daha 23 Şubat'ta, 31 Mart seçimleri için yazdığı uyarı nitelikli "Türkiye hala laik mi" başlıklı yazısında, "Türkiye artık laik bir ülke değildir" notunu düşerek ekliyordu:

"Tek teselli toplumun henüz tam olarak teslim olmaması ve düzeni korumasıdır...

31 Mart'ta yerel seçimlere giderken bu oylamanın gerçek yüzünü iyi görmek lazımdır...

Türkiye'nin laik kalması isteniyorsa tıpkı Kuvvacılarınkine benzeyen bir diri mücadale vermek zorundayız."

Sirmen'in son yazılarına damga vuran bir başka konu, mumun beri yandan erimekte olduğuna ilişkin keskin bilinçti.

Geçen bahar İlham Gencer'in arkasından şunları yazmıştı:

"İlham Gencer'in ölüm haberini alınca son zamanlarda pek sık içine düştüğüm iki zıt ruh halini bir arada yaşadım. Birincisi, ölümü, kendi ölümümü düşündüm, ürperdim yine. İkincisi herkesin birbiri ardından öldüğü bir dünyada hâlâ sıramın gelmemiş olmasından telaşlandım, sanki hiç bana sıra gelmeyecekmiş gibi panikledim.