Nermin Abadan Unat'ı en son TV'de 2022 Aralık'ında İmamoğlu için yapılan destek mitinglerinin ilkinde gördüm. Kılıçdaroğlu gizemli bir toplantı için Berlin'e firar etmiş, NAU 101 yaşında olmasına rağmen ayakta dimdik, "Oyuma sahip çıkmaya geldim" diyerek koşarak Saraçhane'ye gitmişti. Etrafına toplaşan herkes, el öpmek için sıraya girmişti. Nermin Hoca bir anda hemen toplantının yıldızı oluvermişti.
Nermin Hoca'nın böyle bir "yıldız" tarafı hep olageldi.
CHP'nin sürreel "ekmek için Ekmeleddin" kampanyası sırasında 2014 yılında bir bayram günü, yaptığımız son röportaj için evine gitmiştim.
Yardımcısı olmamasına rağmen Nermin Hoca beni öğlen yemeğinde alıkoymuş, elleriyle hazırladığı kuşkonmazlar eşliğinde Almanya'da Hitler'in, sosyal demokratların gafleti yüzünden nasıl iktidara geldiğini anlatmıştı.
NAU, işte böyle çok geniş bir coğrafyada tarihin içinden geçmiş olan bir isim. Annesi, bir Macar baronu ile evlenmiş Alman kökenli Barones Elfriede Karwinsky. Babası İzmirli bir tüccar.
Başlangıçta varlıklı bir yaşama doğuyor. Gözlerini İsviçreli ve Alman mürebbiyelerle, o dönemde Avrupa burjuva yaşamının merkezi sayılan Viyana-Budapeşte eksenindeki şahane evlere açıyor.
Beyaz eldivenli garsonların servis yaptığı Orient Express treni ile sonra İstanbul'a taşındıklarında, Maçka'nın en soylu apartmanlarında büyüyor.
1930'da Büyükada'da yazlığa gittiklerinde Troçki ile komşu oluyorlar. Dokuz yaşındaki küçük Nermin, hayat boyu kendisine rehber bellediği Atatürk'le de "ada"da tanışıyor.
"Babamın beni elimden tutup 'Paşam işte kızım' dediğini hatırlıyorum" diyerek o anı anlatıyor: "İnsanı delip geçen bakışları vardı!"
KÜLLERİNDEN DOĞAN TÜRKİYENe ki o aynı yıl, bugün olduğu gibi tıpkı fındık fiyatlarını belirleyen bir yabancı fındık tekeli yüzünden babası iflas bayrağını çekiyor ve de intihar ediyor. Nermin'in kader çarkı değişiyor, annesiyle beş parasız Macaristan'a geri dönüyorlar.
Ondan sonrasında artık pansiyon köşelerine sığınacaklar. Dışarı çıktıklarında en fazla bir kahvede oturabiliyorlar.
Orta Avrupa'nın tüm kentlerindeki gibi, Budapeşte'de de yaşam kahvelerde geçiyor. Kahveler, sadece sosyalleşme mekânları olmuyor; aynı zamanda kütüphane işlevi görüyor. Avrupa'nın ileri gelen tüm gazeteleri, mecmuaları bu kahvehanelerin masalarına ulaşıyor.
14'ündeki Nermin; "küllerinden doğan Türkiye" hakkındaki bilgileri, işte tam bu kahvelerdeki gazetelerden takip ediyor.
Gerisini Sedef Kabaş'ın NAU'yla gerçekleştirdiği nehir söyleşisi "Hayatını Seçen Kadın"dan aktaralım:
"Kahvelerin şöhreti dergilerin kalitesiyle orantılıydı" diye anlatıyor o yıllarını Nermin Abadan, "Annem İngiltere, Fransa, Almanya'dan gelen dergilerin bulunduğu kahveleri seçerdi. BenTürkiye kelimesini bulduğumda onları alıp hemen okurdum. Atatürk hakkında çıkan kitaplar, makaleler, 30'lu yıllarda Avrupa'nın bir numaralı tartışma konusuydu. O dönemde diktatörler var; Hitler, Mussolini, Franco yükselen yıldızlar. Hepsi savaş isteyen liderler, barıştan bahseden bir tek Atatürk. Bir de Batılıları dize getirmiş, istediği barış anlaşmasını yapmış, 'Yurtta sulh cihanda sulh' diye bir ilke koymuş. Bunlar basına aksediyor, ben de okuyordum. Avrupa'da demokrasi ya da kadın erkek eşitliği gibi kavramların adı geçmiyor. Her yerde otoriter, faşist rejimler veya tutucu monarşiler var. Bu ortamda Atatürk'ün yaptıkları çok mühim ve Avrupalıların gözüne olumlu şekilde çarpıyor."

6