Türkiye'nin İsrail'e cevabı

İsrail Savunma Bakanı Katz, "Ahmed Şara her sabah Şam'daki başkanlık sarayında gözlerini açtığında, İsrail ordusunun kendisini Hermon'un zirvesinden izlediğini görecek" demişti (1203) ve bu Suriye tarafından açık tehdit olarak görüldü

Sadece Şam tarafından değil, Türkiye tarafından da bir meydan okuma olarak algılandı

Bu fakir de, "X" hesabından, "Şam'dan İsrail'e bakan sadece Şara değil. O nasıl olacak" diye sordu, akşamına kalmadan cevabı geldi; Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın, medya ağzıyla Şam'a bir "çıkarma" gerçekleştirdiler

Türkiye'nin İsrail'e cevabı buydu. Anladıklarına şüpheniz olmasın, eşek olsa anlar

Karşılıklı "jestlerin" ardından, bölgede gelişen yeni sürecin, müstakbel düzenin önündeki en büyük engellerden birincisinin İsrail olduğunu bir daha teşhis etmemiz gerekiyor

Ankara-Tel Aviv ilişkilerinin halini baştan anlatmaya gerek yok. 'Gırtlak gırtlağa' diyebiliriz. Sebepleri de ortadadır; sadece Filistin meselesinde Ankara'nın kararlı tutumu dahi İsrail'in düşmanlığı için yeterli. Kaldı ki, SDGYPG-Şam anlaşmasının getirdiği yeni bağlam da İsrail için büyük hayal kırıklığıdır; elindeki "oyuncağın" kırıldığını görüyorBu kadar da değil; Suriye'de iktidar değişikliğinin ardından İsrail, yeni bir "komşu" ile karşı karşıya olduğunun farkına vardı ve Türkiye gibi bir ülkenin "sınırındaki" varlığı, daha önceden hiç test etmediği, mevcut komşularından ve yaşam alanından çok farklı, bilmediği bir tecrübeyle yüzleşmesini gerektiriyor

Şimdiye değin adlı adınca söylenmeyen, akıl kurcalayan bir başka pratiği de tartmamız lazım

O da yeni Suriye'de Amerika'nın rolüdür!..

Daha doğrusu "Trump'lı ABD"nin rolüdür; terör örgütü PKKYPG'yi SDG üzerinden Suriye ordusuna katan, içinde eritileceğini de herhalde bilen Amerika'nın, gelişmelerde oynadığı rol artık Türk basınında da irdelenmeye başladı ama dışarıda daha net cümleler kuruluyor

Mesela The New York Times, "Trump'ın tutumu SDG'yi zayıflattı, pazarlık gücünü düşürdü" yazarken, Türk matbuatında durum, "Amerika'nın bilgisi olmadan bu anlaşma gerçekleşmezdi" veya "SDG yöneticisi anlaşmayı imzalamaya Amerikan savaş helikopteriyle getirildi" denerek, Suriye'de uzlaşının yapılandırılmasında ABD'ye atıfta bulunuyor. İngiliz The Guardian ve BBC'nin de anlaşmaya müsbet yaklaşan yorumanalizleri var

Bu diyalektik otomatik olarak garip ve iddialı bir soruyu da akla getiriyor; "Trump ABD'si, 'Suriye özelinde' İsrail hilafına bir politikayı mı destekliyor"

Yanıtları bir yana, sorular dahi; bugüne kadar 'aksi düşünülemez' kabul edilmiş "ABD-İsrail" ilişkilerinin ruhuna aykırı olduğundan, toptan çöpe atılabilir mi

Oysa tıpa-tıp benzeri Ukrayna savaşıyla ilgili olarak İngiltere'nin başına geldi ve dünyada Amerika için iki ayrıcalıklı başkentten biri olan Londra'da ağır kriz yarattı. İzdüşümlerini canlı canlı izliyoruzTürk kamuoyu, İsrail ve ABD ile ilişkilerde, hele bu bir de terör örgütüyle ilgiliyse çok duyarlıdır ve haklıdır. Ama hepsi "yeni dünya düzenine geçişin komplikasyonları, çıktıları, fonksiyonları" başlığı altında ele alınmalı

Suriye ve Ortadoğu'da İngiliz çizgisiyle Amerikan çizgisinin birbirini "kestiği" okuması, açılış hamlelerinin yapıldığı, yani Şam yönetiminin el değiştiriş sürecini izahta doğruydu. Fakat konuyu, örneğin Ankara'nın Esad'a el uzattığı kronolojiden başlatırsak, bir İngiliz-ABD rekabetinin varlığını yine teşhis etmekle beraber, tekrar yazayım, "Suriye özelinde' hâlâ öyle midir" diye sormak gerekiyor. (Avrupa'da hâlâ öyledir ama ılımanlaşıyor.)

Sadeleştirirsek; Suriye'de bir Türk-İngiliz-Katar çizgisi var, tamam, Amerika da var. Ama planları çarpışıyor mu Şimdi "görünen" ve en önemlisi, her iki çizgide Türkiye'nin mevcudiyetidir! Ortak kümenin tek elemanı Ankara'dır