Türkiye-ABD: Her şey yolunda ise içimizdeki sıkıntı ne

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önce New York-BM, ardından da Washington-Beyaz Saray ziyaretleri 'göz dolduran' karelerden inşa edilmişti. Şeklî şartlara önem verilen bir siyaset formudur diplomasi. Hiç bir falso yaşanmadığı gibi jilet gibi görüntüler geldi kamuoyunun önüne…


Böylece, ABD-Türkiye ilişkilerinin haylidir ağır yaralı yürüyen ilişkilerine can geldi…


Dünya da bunu gördü. Ankara'nın saygınlığına ve gücüne ilişkin kabuller pekişti. Batı'da da Doğu'da da etkisi olacaktır…


Mevcut medyanın gelişmeleri köpürten, Beyaz Saray'ın 'ürün yerleştirmelerine' aşırı anlam yükleyen, kenar süslemeli sayfalarına da, yorumlarına da kafayı çok takmayın, fazla da yaslanmayın. Batı ile ilişkilerde kendilerini tutamazlar…


İşimize bakalım…


NE ALINDI NE VERİLDİ, ENERJİ NEREDEN ÇIKTI..

Türkiye'nin ABD'den beklentileri gayet somut, kağıda dökülebilir başlıklar içeriyordu. Öte yandan anlaşılıyor ki Amerika'nın beklentileri daha politikmiş. Kastım şu; mesela ziyaret öncesinde, "işte masadaki dosyalar" başlıkları altında hiç zikredilmeyen enerji meselesi bunlardan biriydi…


İki ülke arasında imzalanan LNG-Doğalgaz anlaşması ile nükleer anlaşma görünürde yoktu. Türkiye, enerji bağımlılığını aşmak için bir çok yolu zorluyor ve araçlarından bir tanesi de alımlarını çeşitlendirmek. Yani birden çok ülkeden ihtiyaçlarını temin etmek. Bu ulusal güvenlikle de açıkça ilintili bir konu ve yapılan anlaşmalara bu bağlamda diyecek bir şey yok. Ancak, Başkan Trump'ın, "Rusya'dan enerji alınmasın" politikaları ile birlikte düşünüldüğünde ayrı bir anlam ifade ediyor. Tabii, Irak-Türkiye petrol boru hattının da aynı zamanlamada açılıyor olması tabloya ilave edilmeli…

Türkiye-Rusya ilişkileri çok sayıda konuda birbirine bağlı. Önemli kısmı da ekonomik. Son bir kaç yılın Rus turist sayısına ve turizme taşıdıkları paraya bakın, durum anlaşılır…


Nükleer konusuna ayrıca değinmek gerekiyor; Ankara nükleer silah yapma siyaseti izlemiyor. Resmi söylemi de, 'hiç kimse yapmamalı' çizgisinde. Ancak bölgemizde son 10 yılda gelişen tehditler, bu düşünceyi-en azından-kamuoyunun aklına ve gönlüne çok sık getirdi…
Anımsayalım, Türkiye, Rusya ile ortak nükleer santral işine girdiğinde Batı'dan gelen en sert kritik, "arkasından ne gelecek, nükleer silah mı yapacaksınız" mealindeki saldırılardı. Şimdi nükleer enerji politikalarımıza ABD'yi kattığımızda bu seçenek ortadan kalkmış oluyor…
ABD, TÜRKİYE'Yİ FABRİKA AYARLARINA MI ÇAĞIRIYOR

Ziyaret süresince gelişen başka olaylar da var; örneğin, Rusya'nın NATO ülkelerinin hava sahalarına yönelik ihlallerinin üst düzeye çıktığı bir dönemde Türk Hava Kuvvetleri'ne ait havadan ihbar kontrol uçağının (AWACS) NATO Güvence Tedbirleri kapsamında Litvanya'da görev yapması…


Bunlara bakarak bir çok uzmanın, "ABD Türkiye'yi, Rusya ve Çin politikalarına uygun çizgiye çekmek istiyor" yorumlarında bulunması doğal. Ankara "nötr" siyasetini değiştirecek mi zamanla göreceğiz. Yoksa ABD ve İngiltere'nin Türkiye'yi kendi kulvarlarına, kapsama alanlarına almak istedikleri zaten belli…
Sadece Richard Moore'un başında bulunduğu İngiliz Dış İstihbarat Servisi MI6'e vedasını ve 'Sessiz Kurye' isimli ajan devşirme programının tanıtımını neden İstanbul'da yaptığına baktığınızda dahi durum anlaşılır. Bir ürünün 'lansmanını' nerede yapıyorsanız, müşteri hedef kitleniz de o bölgedir. Ve, Londra'nın Rusya politikasını biliyorsanız, 'kime karşı' diye de sormazsınız…
ABD'NİN VADELİ VAATLERİ ÇOK FAZLA DEĞİŞKENE BAĞLI…

Diğer konulara da bakalım…


Beyaz Saray'da İsrail-Filistin başlığı, Birleşmiş Milletler marjında yapılan Gazze Toplantısı'nda konuşulduğu için sınırlı ele alındı ve anılan kısım da onunla ilgiliydi. Sızanlara bakarsanız, dosyaya ilk kez somut, maddelendirilmiş bir planın eklendiği anlaşılıyor. 'Sonuçlarını kısa süre içinde göreceğiz' intibaını verdiler…