Tohum, "Biden'ı vuran" kurşun ve küresel sistem hatası

Yüzeysellik basınca dayanamamak demekABD başkanlık seçimini Trump'ın kazanması halinde ülkenin dış politika tercihlerinde değişiklikler olacağını, diğer ülkelerin buna göre politikalar üreteceğini söylemek, günümüz dış politiğini tespit açısından artık faydasızdır. Tespitler başlangıçtır, ettik, geçtik, çok oluyorABD Başkanı kim olursa olsun, 'yeni küresel bağlam' mevcutmüesses dünyadan taleplerini artırarak sürdürecek. Şimdi buradayız'Beyaz Saray'ın keyfiliğine bağlı olmayan işte şöyle bir dünya çıkacak, o dünyada ülkemiz ve diğer ülkelerin ilişkileri de form değiştirerek şu yolları açacak, olmadı yapacak' demek ise, biraz konfor bozar ama hem gerçekçilik hem de ciddi davettirİlkindeki tespit özünde körleştiricidir. 'Gidiciye' bağlılığınızı hatırlatır. 'Toprak çeker' derler ya. Türkiye'nin ve en geniş coğrafyasıyla bölgemizin geleceği, ikincideki davete kapasitenizin ne kadarıyla katılacağınızla ilgilidirUzun süredir Amerikan dış politikası 'reaksiyoner' bir ritm üzerine ilerliyor. Ukrayna Savaşı başlayana kadar doğru-yanlış bir yönü vardı hatta planı varmış gözüküyordu ve son tahlilde, "Avrupa'yı ve NATO'yu bir arada tuttum"a bağlanabilirdi. Seçim kampanyasında da bu söylem hükümet tarafından sık pazarlandıAncak Azerbaycan-Ermenistan savaşı ve sonuçları, Afganistan hezimeti, İsrail-Gazze şoku ve benzer bir seri 'orta boy' gelişme karşısında Washington felç inmiş gibi davranmaya devam ediyorBüyük haritalarda ne yaptığı ise tam muamma. Mesela, Asya-Pasifik planında Hindistan'ın Amerika'nın arzu ettiği yere varmadığı acı bir gerçek. Yeni Delhi'nin bir yandan Putin'le kucaklaşması diğer yandan Çin'le sınır anlaşmazlıkları masası kurması Amerika için kâbus senaryolarıdırSon NATO zirvesinde de tekrarlandığı üzere Rusya ve Çin'i haça tekrar tekrar mıhlama nutukları da çalışmıyor. ABD'nin tüm benliğiyle temel düşman gördüğü cepheye yönelik dört başı mamur bir plan hâlâ ortada yok, üretemiyor daPerşembe günü İngiltere-Blenheim Sarayı'nda başlayan ve 40'tan fazla liderle birlikte AGİT, NATO, AB Konseyi gibi kuruluşların da katıldığı "Avrupa Siyasi Topluluğu Zirvesi" de bu bağlama eklenebilirBleinheim Sarayı Winston Churchill'in doğum yeri. Buradaki sembolizmi doğru yere oturtmak gerekiyor; 2'nci Büyük Savaş'ın liderlerinden biri olarak Churchill'in doğduğu evin, 3'üncü savaş tartışmalarının yapıldığı bir zamanlamada seçilmesi midir bu, yoksa Başkan Trump'ın ilk döneminde gerçekleştirdiği aynı adresteki İngiltere ziyaretinde (Temmuz 2018) dünyanın gözüne soka soka gösterdiği Trump-Churchill ilişkisi midirYoksa ikisi zaten aynı mıdır!Birincisi, ABD'de yaşanan ve suikast girişimiyle üst aşamaya geçen kaos potansiyeli;-ki, mermi Trump'a atıldı ama Biden'ı vurdu-Washington'un Avrupa ve Ukrayna'da açmaza sürüklenen halleri, artı, bunlara sızlanan 'çatlak sesler'i yönetmesini zorlaştırıyor. Londra'nın da işlerin istediği gibi gitmediği yönündeki tedirginliği belirginleşiyorBu yüzden, ABD Başkanı belli olana kadar, belki ondan sonra da (!), işe daha çok el atma arzusu var. AB ile ilişkilerini yeni kaideye oturtma istekleri açık. İngiltere'de taze bir hükümet bulunması da durumu kolaylaştırıyor. Sloganları da, "değişim başlıyor"Ancak asıl mesele Avrupa'nın Trump korkusu, bununla birleşen Macaristan ve Sırbistan gibi başlıklar. Konuyu Orban veya Vucic'e indirgemek basit kalır; iri dişler de dâhil birçok Avrupa ülkesi son üç yılın Amerikan politikalarını benimsemediler. Kerhen uydukları politikalardan da "bu vesileyle" sıyrılma yolları arıyorlarGüçleri yeter-yetmez ayrı konu. Önemli olan bu düşünce nüvesi!İşin bir kutbu bu. Diğer kutbunda ise yeni ve tekrarlanan gelişmeler varBRICS