Şara Washington'da, 'İbrahim Anlaşmaları'na davet edildi mi

Suriye Devlet Başkanı Şara ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın eş-zamanlı Washington ziyareti/temasları bir "karar anı" oluşturabilir…

Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff , Türkiye Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack gibi bir "takımla" yapılan seri görüşmeler buluşmanın ne kadar ağır olduğunu gösteriyor…

Anlaşılıyor ki, ele alınan bir seri konu içinde Hakan Fidan'ın şu sözleriyle belirginleşen ana başlık şu; "Özelikle Suriye'nin güneyinde, kuzeyinde ve diğer yerlerdeki sorun alanları daha iyi nasıl yönetilebilir Onlara detaylı bakma imkânımız oldu. Görüşlerimizi, pozisyonlarımızı ortaya koyduk"…

Kuzeyi denilen PKK/YPG/SDG. Güneyi denilen de İsrail…

"Aslında önümüze şöyle bir şablon çıkıyor. Gerek kuzeyi, gerek kuzeydoğusu, gerek güneyi. Buradaki problemler eğer dikkatle yönetilmezse ülkenin tamamıyla bölgesel bütünlüğüne yönelik bir sıkıntının ortaya çıkma ihtimali var. Ülke giderek daha da parçalanmayla karşı karşıya kalabilir. Amerikalıların bunu anladıklarını görüyorum. Bu yönde de ciddi konuşmalar oldu"…

Ciddi konuşmaların olduğu açık çünkü, Rubio-Fidan-Şeybani-Witkoff-Barrack'ın bulunduğu bir masa az-buz iş olamaz. Kaldı ki, Başkan Yardımcısı JD Vance de toplantıya sonradan katılıyor. 'Amerika'nın duruşuna ağırlık veriyor'…

Hissiyat, Şara'nın ziyaretinde SDG'nin entegrasyonu yönünde ABD ve Suriye'nin bir plan üzerinde anlaştıkları. Suriye'nin DAEŞ'e yönelik "duruşunun" resmileşmesi, SDG'nin "görevini" sonlandıran bir siyasi iklim yaratacağını çok önceden söylemiştik zaten. Şimdi gelinen nokta, Şam ordusuna katılımın işlevselliği ve hızı üzerinedir. Çünkü ana ekseni üzerinde bir tartışmanın artık olmaması lazım gelir…

Fidan'ın, "görüşlerimizi, pozisyonlarımızı ortaya koyduk" ifadesinde, bir karşıtlık tınısı yani hâlâ üzerinde anlaşılamayan bazı noktalar bulunduğu izlenimi veriyor. Bunların da esasa değil, usule dair olduğunu söyleyebiliriz. Yine de, 'her şey yolunda mı' sorusu kesin ve ferah bir 'evet' getirmiyor. Ankara'ya sonuç lazım…

İçinde İran-nükleer dosyası, Ukrayna savaşı vb başlıkların da bulunduğu hayli yüklü bir gündemin masaya yatırıldığı söylense de, ele alınan ikinci kritik konu İsrail-Gazze'dir…

Tel Aviv, müstakilen bir Türkiye toplantısı yapacak kadar Ankara'ya diş biliyor. Yine İsrail basının son dönem Türkiye analizlerine/haberlerine bakınca da, hele kimi bakanların pespayelik akan sosyal medya paylaşımları üzerinden gidilirse, uluslararası güce Türkiye'nin katılımı konusunda ABD, Türkiye ve İsrail arasında bir yeni gel-gitin, itiş-kakışın yaşandığı tespit edilmeli…

Ankara'nın resmi bakışı son olarak Sayın Ömer Çelik'in ağzından tekrarlandı; "Eğer barış isteniyorsa, soykırım dursun isteniyorsa gerçekten, orada TSK talep edilir. TSK'nın varlığını isteyip istememek turnusol kağıdıdır. Barış isteniyorsa TSK orada olmalıdır."

Yani Türkiye istiyor, İsrail istemiyor, ABD istiyor mu ABD'den "turnusol kağıdına" vurulacak kadar belirgin, "TSK orada olmalı" cümlesi duyulmasa da, eğiliminin bu yönde olduğu tekrarlanıyor. Bir sebebi Ankara'nın HAMAS üzerindeki etkisi. Kimileri, "balyoz kadar etkili" diye tarif ediyor…

Peki, Türkiye'nin bu güce katılması engellenirse ne olur

Bu ay başında İstanbul'da yapılan, Endonezya, Pakistan, S. Arabistan, Ürdün, BAE ve Katar'ın katıldığı toplantıda bu soruya yanıt verilmiş olması lazım!

Son olarak; ABD ile mevcut Ortadoğu haritasında hangi adresi çalışırsanız çalışın, İbrahim Anlaşmaları'nın karşınıza çıkacağını bilmeniz gerekir. Bu yüzden, ABD'li yöneticilerin Şara'yla görüşmelerinde Şam'ı bu anlaşmalara katılmaya teşvik etmiş olmaları sürpriz sayılmaz. Şara'nın yanıtı da muhtemelen, Suriye'nin iç dengelerinin buna vereceği reaksiyon üzerinden olmuştur. 'Olağanüstü dönemlerde olağanüstü kararlar almayalım'a bağlamıştır…