'İsrail'i durduracak güce sahip miyiz'

EvelAllah biz sahibiz de, onlar, yani bu sözün muhatapları sahip mi


"… haddini bilmez bazı İsrailli siyasetçi müsveddelerinin 'Büyük İsrail' hezeyanını sık sık tekrarladığını görüyoruz. İsrail'in komşu ülkelerdeki işgallerini genişletme çabaları bu hedefin somut birer tezahürüdür. İslam âlemi İsrail'in bu yayılmacı emellerini boşa çıkaracak dirayete ve imkâna Allah'ın izniyle sahiptir…"
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Olağanüstü Zirvesi'nde yaptığı konuşma, rahatlıkla söylenebilir ki, sadece bölgede değil dünyada da en dikkatle izlenen hitaplardandı. Türkiye'de de birçok gazetenin manşeti aynı yere odaklandı; "İsrail'i durduracak güce sahibiz"…
Bu sorunun somut yanıtı aranıyorsa, yani 'Arap ve/veya İslam dünyası İsrail'i durduracak güce sahip midir' diye, evet sahiptir! Üstelik, hemen araya girip, "İsrail tek başına olsa mesele değil, arkasını biliyorsunuz" diyenlerin önünü de baştan keselim; Arap-İslam dünyası gerçekten bir olsa, ABD veya herhangi bir süper güç böylesi kalın bir ekseni toptan karşısına almaya cüret edemez…
Fakat mesele, "güç" değil... Sayın Cumhurbaşkanı'nın, "dirayet ve imkân" diye sıraladığı ikili içinde "imkân" dediği, işte o "güç"tür… Cumhurbaşkanı haklı ve var bu. Fakat, 'dirayet' Türkiye'nin zikrettiği bu kelime aslında bir tespiti değil, davet ve teşviki diplomatik zarafetle vurguluyor…

"Artık iradenizi gösterin, bir olun, kımıldayın" manasınadır. Öncülü cümlelere baktığınızda da, "artık sizi, başkentlerinizi vuruyorlar, daha ne olacak, ne bekliyorsunuz" meallerine ulaşabiliriz…


Benzer emareyi Cumhurbaşkanı'nın yaptığı konuşmanın son satırlarında yakalamak yine mümkün; "Zirvenin ve alacağımız kararların İsrail tehdidini durdurmak için ilave adımlar atılmasına vesile olmasını ve toplantımızın sonuçlarının harfiyen takip edilmesini temenni ediyorum."

"Toplanıp toplanıp, bir sürü ve güzel karar alıyoruz, sonra arkası sıkılanmıyor" yorumu çıkarılsa, zorlama olur mu Bu metinler kılı-kırk yararak hazırlanıyor, zorlama bir şeyin çıkarılmasına müsade edilmez…


***


ABD'nin, Katar'a gerçekleştirilen saldırıdan mutlu olduğunu söyleyemeyiz ama Washington'u uyku tutmadığını iddia etmek de aşırı olur. Doha'da bu zirve gerçekleşirken, ABD Dışişleri Bakanı Rubio, İsrail'de ağlama duvarına dilek mektupları sıkıştırıyordu.


Nihayetinde söylediği de şudur; "İsrail'in Doha'ya müdahalesinden memnun değiliz ama bu İsrail'le ilişkilerimizin doğasını değiştirmez." Nokta.


Sonra ne oldu biliyor musunuz; Rubio, Katar'a geçti. Muhtemelen gönül aldı ve zaten Başkan Trump'ın, "bir daha İsrail Katar'a saldırmayacak" açıklamaları bölgeye ulaştığından mesele halloldu! Ardından Rubio'nun ilk açıklaması geldi; "Washington ve Doha, gelişmiş bir savunma işbirliği anlaşmasını sonuçlandırmaya yakın…"

Saldırıdan sonra tüm Körfez/Arap ülkelerinin, "ABD ile yaptığımız 'koruma anlaşmalarına' güvenemeyecek miyiz" kaygısına düştüğünü herkes yazdı. Üzerine gelen daha gelişmiş bir anlaşma belli ki ABD'nin gönül alma girişiminin parçası ama.. Katar bizim kardeşimiz, dostumuz. Aramızda önemli ilişkiler kadar samimi gönül bağı var. Bu yüzden kimse kırılmasın, gerçek dost acı söyler, dışarıdan görüntü şudur; 'ABD önce dövdürdü şimdi silah satacak.'


Hadi bu bir tarafa, yeni savunma anlaşması İran saldırırsa çalışır ama İsrail yine saldırırsa çalışacağına kim inanır


***


Dün sevgili dostum İbrahim Karagül gayet sağlam yazmış gerçek durumu ve ülkelerin hallerini. Hiç alıntı yapmayayım, üşenmeyin, bulup okuyun. Ayrıca bölgede iki askeri eksen kurulmasını salık veriyor. Biri Araplar arasında…
Mısır, "Arap NATO"su diye adlandırılan bir öneri getirdi. Daha doğrusu hatırlattı. 2015'te de yapmıştı, olduğu gibi kaldı. Bu öneri ta 1950'deki 'Ortak Savunma ve Ekonomik İşbirliği' anlaşmasının alt başlığıdır. Yani Araplar arasındadır. Yeni teklifin içinde Türkiye'nin olmamasının sebebi bu.