İran PKK'yı neden vurdu

Önce Irak geldi. Bol katılımlı, teşekküllü, şümullü görüşmeler yapıldı. Ardından İran Cumhurbaşkanı geldi. Burada da hayli uzun, önceden çalışılmış oturumlar gerçekleşti. Arada Kazakistan'da Astana toplantısı yapıldı. Şimdi 12 Şubat'ta Rusya Devlet Başkanı geliyor. Bir 'tur' var ortada ve hatırlayalım, temas aralarında Türkiye hep sıra dışı terör saldırılarına uğradı Putin'in müstakbel ziyaretiyle birlikte Batı'nın radarlarını açtığını görüyoruz. Hem ABD'den hem BM'den gelen ince ayarlı açıklamalar, "Rusya'yı doğru yola sevk edecekse tabii görüşülebilir, biz de takip ediyoruz" mealindeydi Irak'la oturulan masada 'Refah' Yolu da vardı ama Ankara açısından tüm görüşmelerin ilk sırası terörle mücadeleye ayrılmıştı. Şimdi Putin gelecek ama bu sırada zaten karışık bölgede yeni bir gelişme yaşandı; ABD'nin, Irak- Suriye-Ürdün köşebendindeki üssü, daha doğrusu uzantısı olan '22 no'lu kule' saldırıya uğradı, Amerikan askerleri öldü Ardından, özellikle Irak ve Suriye'de misilleme saldırıları başladı ve İran taşeronu yapılar Amerika tarafından vurulmaya başladı. Karşılığı da geldi, Amerikan üsleri vurulmaya devam etti. Sonuncusu da Suriye-Deyrizor'da bulunan, ABD güçleri konuşlu ve PKK YPG'li unsurların bulunduğu yerde gerçekleşti, 6 teröristin öldüğü açıklandı. Sadeleştirirsek, İran, PKK'yı vurmuş oldu! 'İster istemez, Erdoğan- Reisi görüşmesinin çıktılarından biri olabilir mi' düşüncesi tartışılmaya başlandı. Öyledir-değildir bilmek şimdilik mümkün gözükmüyor ama 'sahaya bakarak anlarız' diye yazdığımız anımsanacaktır ABD-İRAN ARASINDA 'KONTROLLÜ GERGİNLİK' NE DEMEK Geçtiğimiz Pazar akşamı Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın bir haber kanalına verdiği röportaj, cariaktüel konular üzerinde Türkiye'nin nasıl durduğuna ilişkin genel politikaları özetledi Bunların içinde, Ortadoğu'da ABD ve İran'ın 'kontrollü bir gerginliği" paylaştığına ilişkin yaklaşım incelenmeyi hak ediyor Üç ABD askerinin ölmesiyle gelişen süreç, İsrail-Gazze krizinin üzerine geldiği için savaşın bölgenin tümüne yayılabileceğini ilişkin kaygıyı ayrıca besliyor. Türkiye de bundan kaygılı Tahran ve Washington'un savaşın bölgeye yayılmaması üzerine bir zımni mutabakat içinde olduğu yeni bilgi değil. Öyle ki, hem İsrail'in giriştiği soykırım sürecinin başında hem de ABD kulesine yönelik atağın ilk anlarından itibaren iki ülke de bunun altını özenle çizdi. Hatta ABD, Irak ve Suriye'deki taşeron örgütleri vurduğu an, "İran'ı vurmayacağız" diye açıklama yaptı. Bu 'karşılıklı konuşma' örtülü anlaşma anlamına geliyor Ankara açısından bu hal iç rahatlatmıyor; taraflar 'stratejik yayılma'dan ne kadar uzak durmak isterlerse istesinler, bütün bölge açık uçlarla dolu. Bir anda kısa devre yapması, alev alması mümkün Bu işin bir yönü. Diğer tarafta, Türkiye'nin terörle mücadelesinde artık aleni resmi boyuta yükselmiş KYB meselesi duruyor. PKK ile ilişkisi müdahale gerektiren gerçeklikten söz ediyoruz. 'Aşamalı' yaklaşımın 'son ayağına' yaklaşılmış görünüyor. KYB'nin Ankara açısısından 'düşman' tarifine geçtiği söylenebilir KYB-Türkiye açısından durum bu iken KYB-İran ilişkisi-bu resmi ağızlardan açıkça söylenmiyor ama-herkes tarafından dile getiriliyor. Böyleyken, Sayın Fidan'ın, "İran-ABD arasında yürütülen kontrollü gerginlik"ini sadece bölgesel yayılımdan endişe bağlamında mı ele almalıyız Kuşkusuz, Türkiye karşıtı ve PKK paydasında buluşan bir ortaklık ifadesi bugün için ileri sayılır. Ancak ifadenin zikri içinde Ankara-Tahran ilişkilerinin niteliği üzerine düşünme ihtiyacı bulunuyor. Ankara'da gerçekleşen Reisi-Erdoğan görüşmesinin nasıl geçtiğine ilişkin 'menfi' bir okuma, Fidan'ın açıklamasına dahil edilebilir mi Ya da açılış sorumuz, İran'ın PKK'yı vurmuş olması, Ankara-Tahran arasında bir anlaşmasının çıktısı sayılabilir mi Putin'in ziyaretiyle