İnsan lekesi: Sahte barışçılar ve parayla tutuşturanlar

Hamas lideri İsmail Haniye'nin oğullarını ve torunlarını bayram günü hayattan koparan salyalı kudurmuşluğun nasıl bir akla hizmet ettiğini çözmek gerekiyor. Bağlam arayışıdır. Yerine oturttuğunuzda, İsrail ve ABD ile yüzyıl sonra dahi ilişki kursanız, 'elinizi vermeme öğretisi' sizi uyanık tutacaktırİsrail ve Amerika'nın yağlı elleriyle her tokalaştığınızda, sonradan ne kadar yıkarsanız yıkayın etinize nüfuz eden bir virüs bulaşır. 'İnsan lekesi' yaparHaniye'nin soyuna yönelik saldırı, bir seri gelişmenin ortasında ve sonrasında geldiBiri, Mısır-Kahire'de yapılan görüşmelerdi. Amerika, Mısır, İsrail, Filistin-Hamas, sair kolaylaştırıcılar, istihbarat örgütleri, CIA Direktörü dahil burada neye vardığı anlaşılmayan temaslar yürütüyorlardıBir başkası, sivil yardım kuruluşu World Central Kitchen-WCK'nın konvoyuna yapılan, batılı görevlilerin hayatını kaybettiği, ABD, İngiltere dahil başkentlerin en ciddi reaksiyonu gösterdiği saldırıydıHatta tepkilerin ardından-ilk kez-İsrail askeri yetkililerinin görevden alındığı, soruşturulduğu haberi bile geldi. Haniye saldırısı ile bunun ortak yanı, Netanyahu ve yönetiminin bu operasyondan habersiz olduğu söylencesinin şişirilmesidirÜçüncüsü, Kahire havası ve WCK saldırısına gelen tepkiler ortamında, İsrail'in bölgeden asker çekmesidir. Önemliydi. Korkuttu! Gazze'nin güneyinden, Han Yunus'tan İsrail ordusunun çekildiği ama bunun sonraki saldırının hazırlığı mahiyetinde olduğu yönündeki açıklamalarla yumuşatılmaya çalışıldıAynı zaman havuzunda, risk potansiyeli daha yüksek tehlike geldi; Suriye-Şam'daki İran konsolosluğuna İsrail hava saldırısı gerçekleşti ve içlerinde iki generalin de bulunduğu İranlılar-Suriyeliler de vardı-öldürüldüGenel kabul gören tez, İsrail'inNetanyahu'nun Tahran'ı savaşa çekerek kendi bölgesel ve iç sıkışmışlığına nefes borusu açmak adına, sadeceaslında İran'ı değil, ABD ve İngiltere'yi sahaya indirme planının bulunduğudurEk gerçek, İran'ın, Gazze krizinin başından bu yana, "kendi topraklarına saldırı olmadıkça savaşa karışmayacağına" ilişkin resmi duruşuyla, Ortadoğu'da bir tür inanışa dönüşmüş, "Tahran gürler ama yağmaz" kabulününpratiğinin diş macununun ortasına basar gibi sıkıştırılmasıdırKonsolosluk saldırısı uluslararası hukukun açık ihlali olduğundan, kolaylıkla 'savaş nedenicasus belli" sayılabileceğinden, İran'ın adım atmasının önünde sadece daha büyük bir felaket korkusu bulunuyor! Yine de bu ihtimali Batı'nın ciddiye aldığı anlaşılıyorGüney Kıbrıs'ta İsrail hava kuvvetlerinin tatbikatlar yapmaya başlaması, ABD-İngiltere'nin bölgeye deniz kuvvetleri sevk etme hazırlıklarına girişmesi, diplomatik zeminde Dışişleri Bakanı Blinken'ın Türkiye dahil bazı bölge ülkelerine, "İran'la konuşun bir çılgınlık yapmasın" ricaları ve onların da İran'a telkinde bulunması, Tel Aviv ve İranlı yetkililerin, "herkes sonuçlarına katlanır" tehditleri, bir bölgesel hatta küresel savaşın gelişebileceği yönündeki kaygıların açık açık dillen-dirilmesidirBerbat senaryo olur-olmaz ayrı, hâlâ bağlamı oturtmaya çalışıyoruz, ki, CENTCOM Komutanı'nın İsrail'e giderek, Savunma Bakanlığı ve askeri yetkililerle görüşeceği haberleri de bu zamanlamaya giriyor. CENTCOM'un, İran'la çatışmaya yönelik havayı sakinleştirmek amacıyla mı yoksa savaşa nasıl destek verileceği konusunda mı görev üstlendiği elbette şüphelidir.Ancak bu kısa geçmiş içinde gerçekleşen olayların ortak aklı olduğu, daha doğrusu siyasi menfaat saikleriyle barış arayanlarla savaşa daha çok yer açmaya çalışanlar cephesinde bir çatışma yaşandığının flu fotoğrafı görülüyorNetanyahu'nun iktidarını her ne olursa olsun