15 Temmuz'un 8'inci yılında 'daha' bağımsız mıyız

Evet. Memnun muyuz, yeterli mi Hem evet hem hayır. Çünkü mesele, 'daha' veya 'tam' bağımsızlık değil. 'Daha' yetersiz, 'tam' ise gerçekçi değil Doğru olan, şartlarını sizin belirlediğiniz bağımsızlıktır.. Peki, tam orada mıyız Hayır. Ama 'yutkunmakta zorlandıklarını' görüyoruz Yuttuktan sonra 'hazım' başlayacak. Yeter ki ağızlarından içeri tıkmaya devam edelim Aslında öykü şöyle başlamıştı ve 15 Temmuz ona saldırdı; Türkiye iç siyasetinde bir dönüşüm yaşanıyordu, AK Parti hükümetleri döneminde bu yenilenme hareketi gittikçe yayılmaya başladı. Bu "onların" zamanla fark ettikleri ve etkisinin derinliğini de tam ölçemedikleri bir yükselme dönemine doğru bağlanırken düğmeye bastılar Fakat köhnelikleri nedeniyle sadece Türkiye'deki iradeyi değil, bugün sonuçlarını "yeni dünya düzeni" başlığı altında izlediğimiz tüm gelişmelerin alametlerini de atladıklarından, Türk iç siyasetindeki kabuk değişikliğiyle yerküre politiğindeki metamorfozun el ele verdiğini göremediler Bunu iki siklonun buluştuğu 'mükemmel fırtına" metaforuyla da anlatabiliriz. Hem Türkiye'de tökezlediler hem dünyada toslamaya devam ediyorlar BatıNATO ülkeleri içinde 15 Temmuz vakasının zirve örnek olması da odur ve şaşırtıcı değildir; çünkü onların en derine 'nüfuz' ettiği ya birinci ya ikinci ülke Türkiye'ydi Yerimizi kaybetmeyelim, hazmetmelerindeyiz Sindirimden değil, "yas sürecinin son aşamasından" bahsediyoruz Bilindiktir, kayıplarda, yitimlerde yasın tamamlanması gereken beş evresi bulunuyor; inkâr, öfke, pazarlık, depresyonçaresizlik ve kabullenme "ABD siyasi karar alıcıları, 'şok, inkâr ve öfke' evrelerinden sonra artık yas dönemini geride bırakarak Türkiye'nin kaybedildiği gerçeğini kabullenmeye başladılar" ('Coming to terms with the loss of Turkey, 0706, N. Dantforth-A.Stein, War on the Rocks.) Şok AK Parti ve Erdoğan, inkâr 'stratejik müttefik' inancı, öfke 15 Temmuz'du!.. O zamana kadar da Türkiye'nin elden kaçırıldığı gerçeğini inkâr etmeye devam ettiler. Bugün dahi kimi ABD figürleri 'kabulleniş'e geçememiş görünüyorlar Örneğin, ABD Büyükelçisi Jeff Flake'in, "Türkiye, Batı'ya güçlü şekilde çıpalanmış durumda. Türkiye ile ABD arasındaki stratejik ortaklık hiç bugün olduğu kadar güçlü olmadı" açıklaması daha dündür. Kesinlikle yanlış. Hele "hiç olmadığı kadar" ifadesi külliyen yalan. Fakat içinde gözden kaçırılmaması gereken bir 'pay' var!.. O pay, şartlar bir zaman tersini getirdiğinde, ABD Türkiye ilişkilerinin eski günlere dönebileceği umududur ve ne yazık ki tamamen boş değildir! Beklentileri tecrübelerden kaynaklanıyor. Türkiye'nin "bağımsızlık arayışı", dış politikasında konjonktüre göre salınan gelgitlerden oluştu. Soğuk Savaş dönemi bunun örnekleriyle doludur Bir dostun veya akrabanın yitiminde psikolojik yas evreleri, konu dış politika değişen şartlar olduğunda bir gizli altıncı aşamanın varlığına işaret ediyor; o da 'diriliş'tir!.. Yerleşik Batı hegemonyasının uluslararası ilişkileriteorisi, reelpolitik ve konjonktüre, öğretisine yaslanır. Mevcut diplomasi içinde bu temel nüve yaşamını sürdürüyor. Sadece elçi Flake'in duruşunda değil, Türkiye'de çeşitli kesimlerde -gazeteciler, diplomatlar, askerler, iş insanları, 'aydınlar', siyasetçiler vs içinde- açık biçimde kendini gösteriyor Bir tarafta, daha bağımsız Türkiye'nin geliştiğini gösteren ama nedense 'şaşırılmayan' örnekler mevcut; 24 Nisan'da bizzat ABD Başkanı'nın ağzından tekrarlanan sözde "soykırım" ifadesinin artık kimse tarafından umursanmadığı, haber bile olmadığı, İsrail'le