Devleti soymak için bebeklerin canını alan şerefsizler zincirinin son halkası: Hastane sahipleri
Soruşturma evrakları, telefon tapeleri, video görüntüleri, müfettiş raporları, iddianame gibi savunmaları da korkunç; "yenidoğan çetesi" diye tanınan ama hastane sahibinden doktoruna, ambulans şoföründen hemşiresine kadar sağlık sistemi içinde insan canını alan sağlık teröristlerinden bahsediyorum.
Sadece bebeklerin canına kıymakla kalmayan, son nefeslerine kadar unutmayacakları bu kötülüğü ve çaresizliği yaşayan anne-babalarının ve bir o kadar da namuslu erdemli meslektaşlarına ihanet eden bu teröristlerin itirafları özel sağlık kuruluşlarındaki çürümüşlüğü ortaya koyuyor.
HASTANE SAHİPLERİYLE DOLANDIRICILIK
Çete üyelerinden hemşire Deniz Korkmaz ifadesiyle "Devleti soymak, milleti soymaktan şereflidir" diyerek yola çıkıp bu soygun için bebeklerin canını alan şerefsizlerin başını çeken doktor Fırat Sarı'nın itirafları ise çetenin alt örgütlenmesi yanında üst yapılanmasını tarif ediyor: HASTANE SAHİPLERİ...
İddianame ve fezlekede, hastane sahipleri ve yöneticilerle ilgili "Sistematik şekilde kazanç sağlamak amacı ile hastane sahipleri ile işbirliği yaparak dolandırıcılık faaliyetlerinde bulundukları..." şeklinde tespitler yer alıyor.
strong class'read-more-detail'Haberin DevamıİTİRAF: YAPIYI BEN KEŞFETMEDİM
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 22'si tutuklu 47 sanığın yargılandığı "yenidoğan çetesi" davasında savunma yapan Fırat Sarı da hastane sahiplerinin her şeyden haberi olduğunu itiraf etti: "Hastanelerde hasta savaşı var. Herkes hastasının daha fazla olmasını ister. Bunun için yapılıyor. Ben bu yapıyı gördüm ve bu işe el attım. Ben keşfetmedim, bunlar vardı. 'Sen gel, yap' dediler.'"
"Yenidoğan çetesi" lideri olarak 582 yıla kadar hapsi istenen Fırat Sarı, bebeklerin canını alırken duymadığı pişmanlığı her şey ortaya çıkınca mahkeme salonunda, "İnsanı varlık yapan ne kadar değer varsa hepsi üzerimden alındı. Bir hiç olarak kaldım. Maddi varlığımı, mesleki kariyerimi, en son da insanlık onurumu kaybettim" sözleriyle dile getirdi.
"TEKLİF HASTANELERDEN GELDİ"
Devletten bebek başına günlük 8 bin lira için kurulan çürümüş yapının en önemli ayağı olan özel hastaneler ve hastane sahipleri için kullandığı cümleler şöyle:
"Bu operasyon süresince birçok hastaneden teklif aldım ama yoğunuz diyerek kabul etmedim. Özel sağlıkta her yerde olan bir durum bu. Hastanelere biz teklif etmedik, iyi çalıştığımız için hep teklif geldi. İşletme denilen yapı böyle başladı. İstanbul'daki özel sağlıkta işletme kültürü her zaman olan bir şeydi. Hastaneler neden işletme istiyor Çalışan hemşire ve hekim bulmak zor. Diğer yandan hasta sorunu var. Ben özel hastanelerden yanayım. Bu yerler insan sağlığını önemsiyor ama aynı zamanda para kazanmak istiyorlar. Hastanelerde hasta savaşı var. Herkes hastasının daha fazla olmasını ister. Bunun için yapılıyor. Herkes hastanesinin dolu olmasını istiyor. Hastane sahiplerinin de haberi vardı. Hastane yönetiminin beni sıkıştırdığı tek nokta hasta sayısı. Bu çok normal. Benim işim hasta sayısını artırmak. Ama sonra baktık ki hasta bulucular var, biriyle anlaştım. Sonra da Gıyasettin Mert Özer ile anlaştım. Özel hastaneler İstanbul'da iyi işler başardı. İnsan sağlığı önemli ama orası bir işletme, hasta da bulmaları gerekiyor."
"ANLAŞTIĞIM HASTANELER"
Mahkeme Başkanı'nın "Anlaştığın hastaneler hangileriydi" sorusuna ise şu cevabı verdi: "Doğa Hastanesi tam işletme değildi ama bir dönem onlarla çalıştım. Florya Hastanesi, Avcılar Hospital, Bağcılar Medilife, Medisence, Şafak Hastanesi, Güney Hastanesi ile çalıştım."
Davanın iddianamesine "yenidoğan çetesi" şu yöntemleri kullanarak devleti soydu:
Hastane Sevkleri: Devlet ve özel hastanelerden uygun olmayan koşullarda hasta sevkleri gerçekleştirdi. Bu sevkler sırasında 112 Acil Çağrı Merkezi'nden provizyon numarası alınmadan işlemler yapıldı.
Uzun Süreli Yatışlar: Bebeklerin hastanede hayatın olağan akışına aykırı sürelerde tutulduğu tespit edildi.
strong class'read-more-detail'Haberin Devamı