Türkiye'nin ekonomik, sosyal, kültürel gelişiminin önündeki en büyük engel olan 1982 Darbe Anayasasının değiştirilmesi yönünde tartışmalar sürüyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ağzını açtığında, mikrofon gördüğünde, "Yeni anayasanın faziletleri ve önemi" konusunda habire konuşup duruyor. Yeni Anayasa tartışmalarında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş da mecliste grubu bulunan partilere bir dizi ziyaretlerde bulunmuştu.
CHP Lideri Özgür Özel, "AK Partiyle değil Anayasa yapmak, menemen bile yapmayız. AK Parti mevcut Anayasa'yı uygulasın" diyerek AK Partiye ve Erdoğan'a kapıları kapatmıştı. Yeni Anayasa tartışmalarında öne çıkan en önemli konulardan birisi, Cumhurbaşkanına sağlanacak 3 dönem kuralı. Erdoğan, "Benim bir daha başkanlık derdim yok" demiş olmasına rağmen, Cumhur ittifakının küçük ortağı, Erdoğan'ın "hınk" deyicisi Devlet Bahçeli, "Türkiye'nin Erdoğan'a ihtiyacı var, başkanlık süresi uzatılmalı" diyerek yapılacak veya yazılacak Anayasa'nın aslında Erdoğan'ın ömür boyu başkanlık koltuğunu sunacak bir süreç olması yönünde görüşlerini kamuoyuna aktarmıştı. Tüm siyasi partiler de Yeni Anayasanın Cumhurbaşkanına en az bir dönem daha koltuk sunmak için yapılacağı konusunda fikirlerini beyan ediyorlar. Zira, 2028 yılında görev süresi dolacak Cumhurbaşkanı Erdoğan, eğer kendisine bu yönde bir Anayasa değişikliği getirilmezse, artık emekli olup evinde torun sevecek, mahvu perişan ettiği ülkeyi yandaş kanallardan seyretmeye devam edecek.
Devletlü ulularımızdan birisinin dediği gibi, "Anayasa yapmak ayrı, Anayasa yazmak ise çok ayrı bir sorumluluktur"… Şunun altını çizmemiz gerekir: Anayasa, tek bir siyasi partinin dayatacağı veya yazacağı bir metin olamaz, olmamalıdır.
Anayasa'yı birbirleriyle görüş farklılıkları olsa da bir çok siyasi partinin temsilcilerinin, toplumun bu konuda fikir beyan edebilecek akademisyenlerinin de içinde yer alacağı ortak bir iradeyle yapmanız gerekir. Uzlaşmak gerekir, "Senin fikrine katılmıyorum, ama bu fikri ifade edebilmeni yürekten destekliyorum" misyonunun zirve noktası olan demokratik anlayışın tezahürünün gerçekleştiği bir el sıkışma kültürü olması gerekir.
Asgari müştereklerde buluşmak, millete hizmet odaklı, milletin muasır medeniyetler zirvesine ulaşmasına endeksli bir terakki anlayışının merkez alınması lazım gelir. İşin, olması lazım gelen boyutu böyledir… Bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçtiğimiz günden bu yana, ülkemizde uygulanan demokrasi, otokratik bir boyuta evrildi. İstişare rafa kaldırıldı, Cumhurbaşkanı'na verilen olağanüstü yetkiler dolayısıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi neredeyse işlevsizleştirildi. Sistem, bizleri bodoslama uçuruma götürdü. Kabinedeki bakanların Cumhurbaşkanının ağzına bakarak icraat yaptığı sistem dolayısıyla ülkede ekonomi, siyaset darmadağın bir hale dönüştü. Muhalefet partilerinin sürekli gündeme getirdiği gibi, hukuk da siyasallaştı, iktidarın siyaseti dizayn ettiği bir aparat haline dönüştü.