Reyting mi ahlak mı

Televizyon ekranlarının tanınan simalarından, sohbetleriyle, muhabbetiyle ve farklı tarzıyla dini meseleleri sevdirerek izleyenlere aktaran, özellikle çetrefilli konularda İslam dininin ve ahlakının vazettiği her şeyi olduğu gibi yansıtan ilahiyatçı bir yazar "Reyting mi önemli, yoksa ahlak mı" başlıklı bir yazı yazmıştı.

İlahiyatçı yazar televizyon ekranlarındaki dizilerin çoğunluğunun aldatma, öfke, hınç, gerginlik, kavga, cinayet, intikam üzerine kurulu olduğunun altını çiziyordu. Bu dizilerin yayınlanmasında en büyük suçlunun izleyiciler olduğunu, senarist ve yapımcıların da payının bulunduğunu vurgulamaktaydı.

Bu durumun ticari boyutunun da olduğunu ancak yine de belirli kriterlere dikkat edilmesi gerektiğini belirten ilahiyatçı, dizilerin kardeşliği teşvik eden, sadakati öngören, şiddeti reddeden, işkenceyi dışlayan, kadının onurunu yükselten, evliliği pekiştiren, aile içi sıcaklığı yansıtan temalar üzerine kurgulanabileceğini de ifade erdiyordu.

Elbette, bu meseleler köşemizi takip eden okuyucularımız açısından yeni gündeme getirilmiş, Amerika'yı yeniden keşfeden bir boyut sergilemiyor. Yıllardır üstadımızın deyimiyle ciğerlerimizden kalemimize kan çekerek, bu konuyu gündeme taşımaya çalışıyoruz. Toplumumuzun televizyon ekranlarından önümüze konulan kirli bir dünya vasıtasıyla hızla çürütülmeye çalışıldığını, ahlak iklimimizin karanlık bir atmosfere doğru kaydırıldığını, edep duygumuzun yok edildiğini, materyalist, kapitalist, hedonist, egoist bir dünya görüşünün insanlarımızın zihinlerine boca edilerek dayanışmadan, sevgiden, saygıdan ve ahlaktan uzak bir felsefenin bir kirli libas gibi sırtımıza giydirildiğini sürekli yazıp çiziyoruz.

İlahiyatçı hocamız, "iffeti değil şehveti başrole koyan" bir anlayışı evlerimizin içine taşıyan bu kirli dünyanın temel sebebinin "izleyenler" olduğunu söylemiş.

İzleyicilerin elbette belli oranda suçu var. Ama bu kirli dünyayı gözümüze sokanlar, bunları üretenler, rezilliklerin ve kirliliklerin prim yaptığını, reyting getirdiğini fark ederek, giderek çirkeflik boyutuna işi taşıyanlar, televizyonların başında olan idarecilerdir, genel yayın koordinatörleridir, genel müdürlerdir, bu yapımların evlerimizde fuhşiyat yaymasına neden olanlardır.

Elbette bu rezilliklerin bir başlangıç noktası vardı. Dejenerasyon ve ahlaki kaygılardan uzak yapımlar, bir şekilde prim yapmaya başlamıştı. Televizyonların başındaki idarecilerin, ellerine bu yapımlar geldiğinde, "Bunlar marjinal konular. Bir yeğenin amcasının karısıyla fingirdeşmesi bizim ahlak anlayışımıza uymaz.

Nerde akşam orda sabah yaşantı tarzı, Avrupai yaşam biçimi bizim toplumsal ahlak yapımızı bozar. Biz bunları kabul etmiyoruz, yayınlamıyoruz" diyebilmeliydiler.