Ahlak ve maneviyat kolonu!

Eğer medyanın Türk toplumunun manevi ve sosyal yapısındaki deformasyonlarını ölçmeye muktedir bir aleti olsaydı, özellikle dizilerin hayatımıza girdiği dönemden itibaren bu aletin tavan yaptığına kesinkes şahit olurduk.

Bugünlerde Türk aile yapısını, sosyal ve kültürel yapıyı önemle takip ettiğini söyleyen TRT, 1980'li yıllarda bizleri Dallas dizisiyle ve Amerikanvari hayat tarzıyla tanıştırmıştı. Her türlü entrikanın, aldatmanın, perişanlığın, rezilliğin olduğu, karakterlerinin her birisinin hayatının ofsayt pozisyonuna düştüğü bu dizi, Türk halkının maraz meraklarını gıdıklayarak müthiş reytinglere ulaşmıştı.

Aile yapısının korunması, ahlak ve maneviyat edebiyatı yapan TRT, Dallas ile o dönemin, o kuşağın zihinlerindeki en büyük deformasyona imza atmıştı.

Bugün Dallas'ın entrikalarının, rezilliklerinin ve perişanlıklarının çok daha yüksek boyutta, tonajda ve dozajda maneviyat kirliliği oluşturan dizilerle baş başayız.

Dallas'ı Amerikanvari hayat tarzının üreticisi olan, bu kültürü yaşayan senaristleri yazıyorlardı. Bizim dizileri ise bizim sözde sosyal dokumuzu bilen ve yaşayan senaristlerimiz yazıyorlar. Gayri meşru ilişkiler, kimin eli kimin cebinde belli olmayan hayat tarzları, nerde akşam orda sabah bir yaşam algısı… Aklınıza gelebilecek tüm fuhşiyat ve rezillikler var.

Bu ülkenin sosyal dokusunun, bu ülkenin kültürel dokusunun, bu ülkenin insanlarının yardımlaşma, dayanışma, kaynaşma, muhabbet, mehabet kavramlarından hiç birisi bu dizilerin içine konulmamış. Dikkat çeksin, izlensin, aykırı bir şeyler olsun, marjinal unsurlar bulunsun diye her türlü kepazelik ve rezillik senaryo kılıfıyla yedirilmiş.

Elbette, bunlar temelinde birer senaryodur, hayatın gerçeklerinden uzaktır… Ama, Türk toplumunun temel dinamiklerini, manevi dinamiklerini, ahlak iklimini ortadan kaldırmak için özel olarak sipariş edilmiş bir boyutu neden sergiliyorlar

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi toplumları yıkan, bitiren, sonunu getiren unsur siyasi mülahazalar, ekonomik çöküntüler değildir. Toplumları içten içe yıkan unsurlar ahlak algılarıdır, maneviyat donanımlarıdır. Eğer toplum içten içe çürümeye başlarsa, o toplumu ayakta tutacak hiçbir değerler kümesi kalmaz. Hiçbir temel direk kalmaz.

Eğer bu toplumun televizyonlarında ve medya organlarında günün 24 saati kötülükleri, rezillikleri, ahlaksızlıkları görürsek ve bunları kanıksarsak, içselleştirirsek, bu kötülüklere verilecek cezalar da bizim hiçbir manevi boyutumuzu ilgilendirmez.

Ahlak iklimini yeşertmek, yeniden bir manevi harekat başlatmak zorundayız. Maneviyat bizim her şeyimizdir… Kültürel, sosyal, ekonomik tüm değerlerimizin yaslandığı en önemli erdemdir.