MiZAHSIZ ÜLKEMDEN iZAH MANZARALARI

''Vermeyince Mabud, neylesin Mahmut" darb-ı meselesine adını koyankoyduran Sultan Mahmut'un sipariş ettiği yüzüğün üzerine yazılan o derviş zikrini duymayanımız kalmamıştır. "Bu da geçer Ya Hû" İnternetin bilgi sitelerinden tekrar okudum; Bizans devrine kadar uzandırılan bir Ferhudittin Attar hikayesi olarak bir derviş üzerinden anlatımını ve "Tevekkülün en önemli ifadelerinden olan sözün geçmişini ve ne mânâya geldiğini" Tarihçi Murat Bardakçı'nın belgeli bir makalesinden. (02.09.2018 Murat Bardakçı Bu da geçer sözünün bin küsur senelik hikayesi) Edebiyatımıza ve günlük konuşma dilimize bin yıldan fazladır güç veren, uzun anlatımların kısaltılmasını yüklenen ve yüklemi "Geçer" fiili olan bu deyimin son ve en uydurukça, en sevimsiz halini "Geçcek, geçcek" adıyla ünlendiren bir şarkıda duyduk. Bir kısım kerli ferli (solcu) muhalif yazarların, diğer bir kısım kerli ferli (solcu) muhalif yazarları ünlü şarkıcıyı "Kahraman", şarkısını da "Devrim Marşı" yapmaları suçlamalarına ilgi duymadan ve dahil olmadan yazacağız itirazlarımızı ve yorumlarımızı. Zira "Ya Hû" Ya Allah manasındadır ve "Bu da geçer" ifadesiyle iman tazelenmektedir. Kasabalarının, şehirlerinin ağızlarını İstanbul'a taşıyan insanların rollerinin kesildiği parodileri, skeçleri, piyesleri dahi duymayalı yıllar olmuşken, kelime yoksunu olarak yetiştirdiğimiz ergen gençliğin jargonuyla, bu dahi ne demekse, güzel Türkçemizin geniş zaman vurgulu "Geçer" kelimesinin yamultularak bir şarkıda kullanılması bir isyan oluyorsa, muhalif insanların dillendiremediklerini anlatıyorsa, şairane söylersek, yanlışlığın nerede yapıldığını bulma vakti gelmiştir. "Gelecek Saadet ile Gelecek" zaman akışı içerisinde varılacak yeri belirleyen ve galip gelme umudunun haykırıldığı bu Saadet Partisi sloganının dillere düşmesini ve beyinlerde hayaller kurdurmasını, yönettiklerini "emir altı" kılan ve günübirlik tatmine razı eden bir iktidar engellemişse; "Kıl" bir şarkıcının bozulmuş kelimeleriyle "Tünelin ucundaki ışık"ın görünmesi aranır, işte böyle. Halbuki konuşulması gereken, şarkılaşması gereken "Gelecek" olmalıydı. Zira geçecek, geçecektir. Bir kaç kişinin bir araya geldiğinde "Ne olacak bu memleketin hali" yakınmasının dedi-kodu ve sui zan yüklü suçlamalara kaymamasını, orda bulunan bir akilin "Bu da geçer Ya Hû" diyerek önlemesini ve sözündeki umut aşısını, zaman kavramına mana vermeye çalıştığımız ve çocuk sayıldığımız o yıllarda çok gördük ve duyduk. Bugün ise hâlâ çocuk sayılan ve sanılan birinin şarkısında hasret gidiyoruz. Bin yıldan fazladır dilimizde olan bir deyim, geçmişin sıkıntılı zamanlarında da mutlaka çok kullanılmıştır, edebiyatçılarımız tarafından. 18861956 yılları arasında yaşamış yazarlarımızdan Ercüment Ekrem Talu'nun hangi yılda ve hangi hadisenin ışığında yazdığını kestiremediğim "Bu da geçer Ya Hû" başlıklı bir mizahi şiiri vardı. "Muharririn ömrü yazmakla geçer, Mürainin ömrü taklakla geçer, Leyleklerin ömrü laklakla geçer, Hokkabazın ömrü şakşakla geçer" ilk kıtasından sonrakiler de "Geçer" redifi ile biter. "Enayinin ömrü bakmakla geçer Sarhoşun ömrü çakmakla geçer Akreplerin ömrü sokmakla geçer Ömür bir sudur ki akmakla geçer." Hattat emeklerine meraklı insanlarımızın evlerine ve işyerlerine astığı "Bu da geçer Ya Hû" levhalarına gözleri yabancı olmayan önemli bir nüfusu vardır Türkiye'nin. Hat yazılarımızın tıpkı basımlarının rağbet gördüğü, aşkla ve şevkle satın alınıp, evlerin oturma odalarına asıldığı zamanları hatırlayanlar hâlâ tanıklıklarını yazarlarken bir yerlerde, tıpkı bu fakir gibi, Gelecek'i, Saadet ile Gelecek'i bilmek ve beklemek hakkıdır insanlarımızın. Sayfamıza koyduğumuz ve yazımızın ana fikri olsun istediğimiz "Necmi Rıza" karikatürünün yayım tarihi 1960 Haziran'ının sonudur; ihtilalin yayın organı Akbaba dergisinde. 27 Mayıs ihtilali henüz bir aylık iken, hat yazılı "Bu da geçer Ya Hû" sözünün çerçevelenmiş tıpkı basımını evine götürecek insanlarımızla anlatılanın, ihtilalin millet nezdinde kabul görmediği, itibarının olmadığı diyorsanız, bu gerçek ve normal bir düşünüştür. Hele en önde çizilen insanımızın yüz ifadesi böyle düşünmeyi haklı kılmaktadır. Satıcının levhayı verdiği fötr şapkalı ve gülümseyen insanımızı ise, üzülenlerin halini görüp mutlu olan ihtilal yanlılarından biri diye bilmenizde hiç bir mahzur yoktur. Toplumun içinde onlardan da olduğu, istenmese de böyle yansıtılmış; hep görülsün, bilinsin diye. Fakat!.. Bu yayımlanmanın bir fakatı da var. Adını yazdığımız karikatüristin kadrolu, solcu ve ihtilal yanlısı olduğunu bilenler bu fakat'ın altında ihtilali övmek buzağısını ararlar. Çizimi yapılan görüntü, o günlerde aynen yaşanmasına rağmen ve karikatürist de olanı aynen çizmesine rağmen, nasıl olur da Akbaba'da yayımı ihtilal yanlısı bir anlatım yansıtır Karikatür, "yazısız" bir karikatürdür. Yani konuşma balonuna ihtiyaç duyulmayan... Altındaki not, levhayı okuyamayan meraklılar için yazılmıştır. Not: Levhalardaki eski yazı: "Bu da geçer ya Hû!"dur... Fakat, karikatürün üstüne yazılmış o iki kelime, her şeyi ters yüz etmektedir. "Neşredemediğimiz karikatürlerden" Ne demektir bu DP iktidarı çok baskı yapıyordu. Biz de çok korkuyorduk. Bu karikatürü çizdirmiştik ama yayımlayamadık. DP iktidarında, DP iktidarına taraftar Türkiye'nin, ancak ihtilalden sonra yaşadığı anların, 1954'ten sonra sürekli "idam" özleminde olan bir mevkutede "iftira"laştırılmasının belgesi ''Bu da geçer ya hu'' denilirken işte böyle yazıldı. Hayatında 1975 yılını yaşayanların hatırlayacakları bir şarkı vardı; Eurovision yarışmasına katılan bir delikanlı, Ali Rıza Binboğa fırından yeni çıkmış intibaı veren bir yanıklıkla "Özgürlük ve barış" diye çağırıyordu. Tıpkı bugün "Geççek" denilerek gelecek beklenmesi gibi o gün de "Yarınlarda yarınlardaaaa" nakaratında gelecek umudu pazarlanıyordu. Bugün planlı ve piyasaya uyumlu ticari hamlenin benimsenmesinin benzeri o 1975 yılında da yaşanmıştı. Hatta icraat peşine düşmüş CHP teşkilatı "Bu şarkı bizim gençliğimizin şarkısımarşı olsun" bile demişti. Zaman içindeki insan ve