100 Yıl Hâlâ Tanımıyorlar Hainlerini

Tarih yazan milletin tarihini doğru anlatacak bilim insanları, akademisyenleri, hocaları, vakanüvisleri ve hatta basın elemanları olmazsa, kutlama günlerinde politika heveslilerine işportacı ağzıyla konuşmalar yapmak düşer; millet de birbirine düşer hemen sonra. İzmir'in CHP'li belediye başkanının konuşmasından tartışılan paragrafı biz de buraya alalım. "100 yıl öncesiydi. Biz toprakları yönetenler gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içindeydi. Gençleri, kadınları, çocukları, geleceği hiç düşünmediler. Saraylarındaki saltanatı korumak için bütün bir milleti ateşe attılar." (Devamı ve tamamı sosyal medyadadır.) Türkiye'nin 100 yıl öncesini anlatırken iki doğru cümle kurmuştur İzmir'in sayın belediye başkanı Soyer Bey. Yöneticiler gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içindeydiler ve gençleri, kadınları, çocukları, geleceği hiç düşünmediler! pushfn('ads'); Sayın Soyer'in bu tarih bilgisini o günleri yaşayan ve partililerinin "Paşa" sıfatını sadece ona vakfettikleri genel başkanları İsmet İnönü'ne tasdik ettirelim. Hayatiyetine 27 Mayıs ihtilaliyle son verdirdikleri Demokrat Parti'nin mensuplarından astırmadıklarına Yaş durumları dolayısıyla filan af çıkararak siyaset yapma hakkını lütfetmeleri için Meclis'te yaptığı konuşmasında, o günleri şöyle anlatıyor: "Askeri ihtilaller, padişahı devirmek için, bir iktidarı devirmek için yapılmıştır. Askeri ihtilalden sonra hükümet olarak kalıp da devam edenler muvaffak olamamışlardır. Bunun en büyük misali İttihat ve Terakki hükümetidir. Askeri ihtilal yaptı, geldi ve Edirne'yi aldı. 1912'de bunu yaptı. 1918'de altı sene sonra da bütün imparatorluğu düşman eline bırakarak memleketten kaçtı." Bütün imparatorluğu düşman eline bırakarak memleketten kaçanların kimlik bilgilerinin İsmet İnönü tarafından TBMM kayıtlarına böyle geçirilmesinin, bazı ve bir takım politika elemanlarınca benimsenmemesinin, kabul görmemesinin (başka) sebepleri olmalı; ama bizim bilemediğimiz. Hainlerin ne yaptıkları konusunda merhum lideri İsmet İnönü ile aynı bilgi ve fikirde gibi görünen Sayın Soyer, konuşmasının devamında adresi yanlış söylüyor, hedefi saptırıyor. "Saraylarındaki saltanatı korumak için bütün bir milleti ateşe attılar!" pushfn('ads'); Saray, Osmanlı'yı 600 yıl yönetenlerin ikametgahı. Millet olmayacaksa saltanat ne olacaktı İşporta tezgahı kafalı bir politikacıya bu soru fazla gelir. Fakat yine de ona bir cevap yazacağız. 14 Ocak 1920'de çekilmiş bu telgraf, 20 Ocak 1920 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesinde yayımlanmıştır. "PADİŞAHIN HASTALIĞINDAN DOLAYI ÂFİYET TEMENNİSİ (14.1.1920) Atebe-i Seniye-i Hazreti Hilâfetpenahiye: Meclis-i Milliyi teşrif-i şahanelerinden mahrum bırakan rahatsızlık bütün tebaa-yı hümayunları meyanında, Heyet-i Temsiliyemizi de pek ziyade duçar-ı teessür etti. Cenab-ı Hafızı Hakiki vucüd-u hümayunlarını afât-ı gûniye ve semaviyeden masun buyursun, âmin. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliye namına Mustafa Kemal" Demeçlere demirbaş malzeme Konu Yunanistan. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan konuşuyor: "Bak Yunan tarihe dön, çok daha ileri gidersen bunun bedeli ağır olur. Yunanistan'a bizim tek cümlemiz var, İzmir'i unutma." "Çok daha gideri gidersen..." Muğlak bir ifade. Henüz gitmedilermi Söz yazıcılar niçin dikkat etmezler. "Çok daha" kelimelerinde bir ölçü vurgusu yok, hem de belirsizlik var. "İzmir'i unutma!" İzmir bizim. İşgale tevessülünü ve mezalimini unutmadık, hatırlatmasıysa hedef, zaten bunu birkaç gün önce "Bir gece ansızın gelebiliriz" ikazının içine koymadık mı Sayın Erdoğan, söz yazıcılarına ne demek istediklerini de sormalıdır diyoruz, bir kusur etmeden. Konu Yunanistan AKP hükümetinin Dışişleri Bakın Sayın Çavuşoğlu konuşuyor: "Biz Ege'nin iki yanında komşuluk haklarına saygı duyalım derken, Yunan halen kaşımaya, kaşınmaya devam ediyor." Aktüel demecinde "Geçmişte olduğu gibi" vurgusuyla tarihe de atıfta bulunan Sayın Çavuşoğlu'nun, diplomatik dilde pek yerinin olmadığını sandığımız ve daha çok tababet ilminin terimlerinden olan "KaşımaKaşınma" fiillerini tercih sebebini, çok iyi bildiklerini sandığımız yandaş kalemcilerden okumak isteriz; özür beyanımız, anlamadığımızdandır. Konu Yunanistan Söz, AKP hükümetinin Savunma Bakanı Sayın Hulusi Akar'da: "Tarihten ders alın diyoruz. Yeni maceralara girmeyin. Bazıları sizin kulağınıza bir şeyler söyleyebilirler. Bunların geçerli olmadığını tarihte gördünüz. Aynı şeyi tekrarlatmayın. Bu konuda akıllı olun." pushfn('ads'); Sayın Akar'ın hatırlatmaları da elbette şanlı tarihimizden olur. Lakin tekrarlanmaması istenende, mekan karışıklığı hatası var gibi. Bir gece ansızın gittiğimizde oraya gitmiş olmayacak mıyız Sayın Bahçeli'den ödünç alınmış intibaı veren akıllı olmalarını istememiz, neden sadece "Bu konuda" Her zaman akıllı olsalar komşuluk haklarına iyi gelmez mi Ah o söz yazarları. Acaba ittifakçı MHP'nin Genel Başkanı Sayın Bahçeli'nin "gazlı" demeçlerinin etkisinde mi kalıyorlar Konu Yunanistan Sayın Bahçeli müsamere çocuğu havasıyla diyor ki: "Ayranımızı kabartmasınlar. Sabrımızı zorlamasınlar. Denize dökülmeyi tekrar canları çekiyorsa, sadece bize söylesinler." Türk Dil Kurumu sözlüğünde iki farklı anlamlı "Ayranı kabarmak" deyiminin 'Öfkelenmek, coşmak'tan ötesini buraya yazmadan Sayın Bahçeli'nin demeç katiplerine sormak istiyoruz. Burada ayranımızın kullanılması milli içeceğimiz olmasından mı, yoksa Yunanlıların sahiplenmediği bir o mu kalmıştı Ölçü belirsizliği, Cumhur İttifakının önemsemediği bir konu olmalı ki, Sayın Bahçeli'nin haykırışında da söz konusu. "Sabrımızı zorlamasınlar!" Yani ne kadar zorlamasınlar Daha ne yapacaklar da zorlamamış olacaklar "Denize dökülmek" alışkanlığınız olduysa, gelir (Biz öyle anladık) hallederiz, diyen Sayın Bahçeli, tarihte yaşadıklarıyla, mülteci sıfatlı çaresiz mazlumlara muamelelerini karıştırmamalarını da ikaz etseydi, taş gedikte olurdu diyelim. Bu itirazımızı biraz yukarıda bulanlara, "İnme"li cevaplar da yazabiliriz. Ekmekleri askıya çıkarmakla ekonomistlik yarışında biraz öne geçen Sayın Bahçeli bir daha buyuruyor: "Hiç kimse merak etmesin. Enflasyon çıktığı gibi inecektir." Çıktığı gibi inmek. Ya sonra, indiği gibi çıkarsa... Sokağın başındaki bir ağacın altında toplanmış bir kaç kişi tartışıyorlardı. Kimi merdiven bulalım diyordu, kimi birbirimizin omuzuna basalım. İtfaiyeden yardım isteyelim diyen de vardı. Durdum, baktım. Ağacın yüksek bir dalına çıkan kedi inemiyor, sürekli miyavlıyordu. Tam bu sırada oradan geçen biri sözle müdahale etti: "Bırakın! Çıktığı gibi inecektir!" Ben acaba kediyi mi tanıyor, tecrübesi mi var diye düşünürken, yeni yetme birinin muzipliği yayıldı kulaklara: "Haydi Bahçeliye bir, iki. Dolmuş kalkıyor!" Farkımız bizim Tarih 15 Haziran 1976. MTTB'de yönettiğim 15 günlük gazetemiz "Çatı"nın 13'üncü sayısı var önümde. "Çivi" mizah sayfasında merhum Bülent Ecevit'in 1947 yılında yazdığı, fakat 1976 Haziran'ında gündem