Takoz!
Yazıya bir şiirle başlayacağım. Bence ülkemizin geleceği için bugünlerde açılan umut dolu, ışıklı kapıyı anlatıyor. Şiiri; ressam, yazar ve şair Bedri Rahmi Eyüpoğlu, 60 yıl önce yazdı.
Adını da "Üç Dil" koydu.
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Düşünüp rüya göreceksin
Birisi ana dilin
Elin ayağın kadar senin
Ana sütü gibi tatlı
Ana sütü gibi bedava
Ninniler, masallar, küfürler de caba Her kelime aslan ağzında Her kelimeyi bir bir dişinle tırnağınla Kök sökercesine söküp çıkartacaksın Her kelimede bir tuğla boyu yükselecek Her kelimede bir kat daha artacaksın
En az üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Canımın içi demesini
Kırmızı gülün alı var demesini Nerden ince ise oradan kopsun demesini Atın ölümü arpadan olsun demesini Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini İnsanın insanı sömürmesi rezilliğin dik alası demesini
Ne demesi be!
Gümbür, gümbür, gümbür demesini becereceksin En azından üç dil bileceksin Çünkü sen ne tarih ne coğrafya Ne şu ne busun Oğlum Mernuş, sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun. (Bedri Rahmi)
Ne tarih, ne coğrafya, ne ecdadımızın bir zamanlar İstanbul'u dünyayı yöneten başkent yapması; bizi "en az üç dil öğrenme" hedefinden ayırmadı. Otobüsü, 1923 yılında Cumhuriyet'i ilan ederek yola çıkarmıştık. Bizi; "kul olma durağından alıp özgür vatandaş olma durağına" götürecek umudunu taşıyorduk.
100 yıllık yolculukta yol kazaları oldu. Darbeler. İdamlar. Bölünmez bütünlükten kopma arayışları. Partilerin yozlaşması. Politikacı ahlakının çürümesi. Bu çağda padişah yaratma güç zehirlenmesi. Otobüsün yönü değiştirilmeye ve "tek dille yetinen, tek adama biat (kulluk) eden, adaletsizliğe, rüşvete, ahlaksızlığa gözlerini yuman narkozlu yalpalanmalarla" otobüs, getirildiği durakta lastikleri patlak ve su kaynattı.
85 milyon Türkiye derin ve yapışkan ekonomik krizle su kaynatmış narkozlu otobüste sesini çıkarmadan otursun diye dayatıldı. Üç dil bilmek için yola çıkanlar, bu dayatmaya karşı milyon olup meydanlara aktı. Türkiye, Amerika ve Avrupa'ya demokrasi dersi vermek için ayağa kalktı.
Halkın, gençlerine sahiplenerek; yakmadan, yıkmadan, şiddete, kana başvurmadan, kardeş kardeşi vurmadan "demokrasi devrimi yapma" kararlılığına iktidar sözcüleri; "sokak hareketi" diyorlar ve "sokak teröristleri" diye çürütmeciliğe yelteniyorlar.
Sokak hareketi değil.
Kadife eldiven içinde.
Halkın demir yumruğu.
Beyaz ihtilal yapıyor.
Seçimle getirdiklerini yine seçimle iktidardan indirmek için "getir sandığı önümüze" diye bağırıyor.
Ne bağırması!
Gümbür, gümbür, gümbür seçime çağırıyor.
Meydanların dolması muhalefet partisi CHP'nin çağırısı ile başlamadı. Seçilmiş bir belediye başkanını "soygun yaptı ve teröristlere yardım örgütü kurdu" diye suçladınız.
Suçlayabilirsiniz.
Elinizde sağlam delilleriniz varsa bağımsız yargının önünde hesaba çekebilirsiniz. Ama 20 otobüs dolu polisle seçilmiş belediye başkanının evini sabahın ilk ışıklarında basmaya kalkarsanız milyonlar; "kaçacak mıydı belediye başkanı" diye sorar.
Kaçacak mıydı