Süslü saraylar sizindir! Yanan ormanlar bizim!
Bunun tarihe vidalanmış alt yapısı birinci sanayi devriminin başlangıcına kadar gider. Kısaca özetleyeyim. Kol gücünden buhar gücüne geçilince İngiliz ve Alman sanayi, "pamuktan iplik, iplikten dokuma, dokumadan konfeksiyon seri üretimini" başlattı.
ABD'de kölelik vardı.
Alman ve İngiliz sanayicileri, bedava köle emeğiyle üretilmiş ucuz pamuğu tekstil fabrikalarında hammadde olarak kullanıp dünya pazarlarına iplik, dokuma, konfeksiyon olarak satıyor, paralarına para katıyorlardı.
Bir yıl kuraklık oldu.
Amerika'dan yeterli pamuk gelmedi. ABD pamuğuna alternatifi olacak yeni üretim alanları araştırıldı. Nil nehri havzasında Mısır toprakları pamuk üretimine elverişliydi. Bir de Seyhan nehri ile Ceyhan nehrinin zaman zaman birleşip tek nehir olarak aktığı bereketli Çukurova ile Büyük Menderes nehrinin suladığı; "dağlarından yağ, ovasından bal akar" verimli Söke toprakları; Avrupa tekstil sanayinin hammaddesi pamuğu ucuza karşılayacak alternatif üretim bölgeleri seçildi. Dış borca batmış padişah, ferman yayınladı, Çukurova pamuk üretimine jandarma zoruyla açıldı.
Dadaloğlu, o zaman:
Ferman padişahın.
Dağlar bizimdir dedi.
Toros dağlarında göçer yaşayan Türkmenler, Yörükler, Çukurova'da o sıcakta, sivri siniklerin sıtma taşıyan öldürücü saldırısı altında pamuk tarlalarında jandarma dipçiği zoruyla çalışmayı reddettiler. Silahlanıp padişah fermanına karşı çıktılar. Dadaloğlu'nun; "dağlar bizimdir" deyişinin peşinden giden halk ile Osmanlı Devleti arasında savaş patladı.
Kavga kuruldu.
Davullar vuruldu.
Koç yiğitler yere serildi.
Ölen ölür.
Kalan sağlar bizimdir.
Yaklaşık 225 yıl geçti.
Dadaloğlu'nun "ferman padişahın, dağlar bizimdir" deyişi unutulmadı, yaşadı, canlı kaldı, bugüne kadar geldi. Ne zaman orman yangını çıksa; halkın ormana sahipleniş isyanı 225 yıl sonra yine sanki Dadaloğlu'nun ağzından dile gelip; "Süslü saraylar sizin, yanan ormanlar bizimdir" diye bağırıyor. Ne zaman vahşi sömürge madenciliğini hortlatıp Anadolu topraklarında altın, maden, kömür arama uğruna dağları, vadileri, ormanları, zeytinlikleri, dereleri, su kaynaklarını tahrip edip bitirme pahasına, iktidar yandaşı yeni zenginlerin istediği yasalar çıksa halkın aklına yine Dadaloğlu deyişi geliyor:
Arsız yağmalar sizin.
Zeytinlikler bizimdir.
Ey okur!
Seçkin dikkat isterim.
225 yıl sonra her orman yangınında ve iktidarların gözünü para hırsı bürümüş belli azınlığa ormana, dağa, zeytine, suya saldırma fırsatı veren yasalar, yönetmenlikler, kararlar hazırlandığında halkın; "Süslü saraylar sizin, yanan ormanlar bizimdir" diye isyan etmesinin ya da "dozerler, kepçeler, yasalar, sarı altın, kara kömür, gözü dönmüş arsız yağma sizin, zeytin ağaçları bizim" diye haykırmasının nedeni iki bakış açısının çarpışıyor olmasıdır.
Şu 2 görüş çarpışıyor:
Toprak, dağlar, vatan!
Üstünde yaşayanlarındır.
Diyenler.
Toprak, dağlar, vatan!
Güç sahiplerindir.
Diyenler.
Birinci görüşte yaşadıkları toprağı yakından tanıyan halkın çoğunluğu var. İkinci görüşte olanlar ise devletin toprağı, doğayı, ağacı, suyuyla güce ve paraya sahip olanların isteklerine hizmet etmesi gerektiğini düşünenler yer alıyor.