Sönmüş yıldızı parlatma!

AKP Kongresi dün; "sönmüş yıldızı parlatma" sahneleri; renk, ışık, şekil, ses, alkış coşku, algı estirilerek başladı ve bitti. Sönmüş yıldız; çekirdeğindeki azot, su, karbondioksit, amonyak, hidrojen ve metan gibi uçucu maddeler buharlaştığında geriye kalan kütle yığınıdır.

Ay, sönmüş yıldız.

Işığı aslında yok.

Güneşten alıyor.

Bize yansıtıyor.

24 yıllık partinin 22 yıllık iktidarında hep tek adam olarak kalmayı başarmış genel Başkan Tayyip Erdoğan, ona oy vermiş olanların bile çoğunun gözünde ve gönlünde sönmüş yıldıza dönmüş (oyu yüzde 30 indi) partisine, güneş olmaya devam edeceğini açıkladı.

Şöyle dedi:

İsimler fanidir.

Dava bakidir.

Kadrolar değişir.

İlkeler sabittir.

Bu kalıp cümleler; her kongrede, her seçim öncesi salonlarda, TV ekranlarında hep söylene geldi. Bu sözlerin altında şu gerçeğin yattığını artık AKP'ye oy verenlerin çoğu biliyor:

Herkes gider.

Ben kalırım.

Parti benim!

Ben partiyim!

Oysa AK Parti'nin ilk kurulduğu günlerde; "siyasal gücün bir kişinin veya grubun elinde yoğunlaşmasına" izin verilmeyeceği açıklanmıştı. Halkı, AK Partiye çeken bu vaat ve "parti içi demokrasinin işleyeceği, milletvekillerinin ön seçimle belirleneceği ve iki dönemden sonra (Genel Başkan- Başbakan- Cumhurbaşkanı da olsa) koltuğu bırakacağı" müjdelenmişti.

24 yıldır genel başkan.

3 defa Başbakan oldu.

3 kez Cumhurbaşkanı seçimine girdi. Şimdi; "Allah ömür verdiği sürece varım" yapıyor fakat "isimler fanidir, dava bakidir" diyor.

Partinin kurulup iktidara gelişinin ilk 5 yılında; "değişim-dönüşüm-ileri demokrasi- adalet- fırsat eşitliği- yokluğun kaldırılması- yoksulluğun bitirilmesi- yasakların son bulmasını" bekleyenler "AK Partiliyiz" diyorlardı. Sonra; "Reis" söylemi parti adının önüne geçti, geçirildi. "Tayyipçiyim" övünmesi onu söyleyene devlette koltuk, ihale, mevki, makam kazandırır oldu. Zaman içinde bütün kurucular, dava arkadaşları hepsi; "metal yorgunu oldular" gerekçesiyle elendi, ayıklandı, atıldı.

Güneş hiç batmadı.

Hep aynı yerde kaldı.

AK Parti başlangıçta ışığını yani gücünü ona inanan, destek olan ve oy veren halktan, çoğunlukla da kadın seçmenden alıyordu. Program ve Tüzüğünde; "Toplumları ve devletleri tahrip eden yozlaşma, yolsuzluk, usulsüzlük, çıkarcılık, iltimas, hukuk önünde ve fırsat açısından eşitsizlik, ırkçılık, partizanlık, despotluk gibi olumsuzluklar partimizin en yoğun mücadele alanlarıdır" yazıyordu.

Bugün bu itici tanımların her biri söylendiğinde akla hangi parti geliyor, siz söyleyin.

Yozlaşma.

Yolsuzluk.

Yokluk.

Yoksulluk.

Çıkarcılık.

Partizanlık.

5 koltuklu kayırma. Din istismarın yanına yargıyı da istismar etmeyi koyma. Irkçılık. Partizanlık.

Despotluk.

Kibir.

Şatafat.

Gösteriş.

İsraf.

Bunların üstüne ekonomik krizin sebep olduğu halktaki geçim sıkıntısı da bindi. 41 milyon insan açlık ve yoksulluk sınırında yaşamak durumuna düştü. Reis'in oyu da yüzde 60'lardan yüzde 30'lara indi. Partinin önde gelenleri bile; "kireçlenme oldu- tıkandık"