Kim yalancı!
Japonya'da 7'den büyük deprem oldu; çöken binaların altında 128 kişi can verdi. Aynı büyüklükte deprem Türkiye'de olmuş ve resmi açıklamaya göre 52 bin can hayatını yitirmişti. Bu kıyaslamaya bakarak Türkiye'de yaşayan bizler Japonları hayranlıkla izledik.
Hazırlıklıydılar.
Dayanıklı evler yapmış.
Sağlam şehir kurmuşlar.
Halkı eğitebilmişlerdi.
Deprem gününe denk geldi, Japonya'da bir uçak havalimanına iniş sırasında kaza yaptı, alev topuna döndü, yanmaya başladı. Japonlar 379 yolcuyu (pilotlarla hosteslerle birlikte) 20 dakika içinde tahliye edip kurtardılar.
Japonya'da deprem olunca enkaz altında kalanların soğukta donarak ölmesine izin vermediler. Saniye gecikmeden kurtarma başladı. Biz ise deprem enkazı altında kalan canlıyı donarak öldüren ülke olarak tarihe geçtik. Kızılay, deprem günü "çadır ticareti" peşinde koşan kurum damgasını yedi. Ve Kızılay'ı yönetenlerin hemen tamamının iktidar partisinden torpilli insanlar olduğu ortaya çıktı.
Türkiye'yi 22 yıldır yönetenler; "şehirlerin silüetini bozan betonlaşma yaratarak" parti zengini sayısını çoğalttılar. İstanbul'un tarihsel silüetini bozan işadamı iktidar partisine pahalı il binası yaptırıp hediye etmiş, itibar görmüştü.
Silüet bozucular.
Beton seviciler.
Çürük kent dikiciler.
İmar affı çıkarıcılar.
Şimdi; "depreme dayanıklı şehirler kuracağız" sözü vererek 80 gün sonra yapılacak seçimde oy çoğaltmak için seçim kampanyası başlattılar.
Kim
Şehri betona boğdu.
Kim
Şehri ranta kurban etti.
Kim
Şehri yoksullaştırdı.
Kim
Şehrin silüetine saldırdı.
Kim
Şehri pahalılığa gömdü.
Kim
Şehri işsiz deposu yaptı.
Kim
Şehri mafyaya açtı.
Kim
Şehir adaletini yok etti.
Yaşlı, genç, eğitimli, eğitimsiz, az gelirli, çok gelirli kent halkı, kampanyası başlatılan bu seçimlerde; "Kim kentimizi yaşanmaz hale getirdi" diye soracak mı
3 bela:
Pahalılık.
İşsizlik.
Yüksek kira.
Kentlere yapıştı.
Bugün Türkiye'nin bütün kentleri bu 3 büyük belanın altında kıvranıyor. Sorumlu kim Belediye başkanları değil, 22 yıllık iktidar.
Seçilmiş belediye başkanlarının yetkilerinin üzerine Ankara'dan çökerek ve kentlerde büyük rant projelerini partili müteahhitlere açarak; "odağında insan olmayan, değer olmayan, doğa olmayan fakat sadece inşaat olan" yatırımları "işte hizmet ve eserler siyasetimizin ürünleri" diye sundular.
Pahalılık patladı.
Şehirleri vurdu.
Askeri kışlalar.
Konuta açıldı.
Kamu arazileri.
Ranta açıldı.
Yeşil alanlar.
Betona açıldı.
Yapı rantı ile zenginleşme bütün kentlere karşı savaşa dönüştü. Ve sonunda kente savaş açmışlardan oy alabilmek için adına "imar barışı" koyulan seçim rüşveti de verildi.