Putin ve Siyonist Karanlık

Küresel siyasetin derin dehlizlerinde bugün en çetin sorulardan biri şudur: Neden Yahudi lobileri Putin'e bu kadar öfke duyuyor Bunun cevabı sadece güncel politikada değil, tarihin karanlık sayfalarında, Siyonist çıkarların emperyalist iştahıyla birleştiği yerde yatıyor.

Batı medyası yıllardır aynı oyunu sahneliyor: manipülatif manşetlerle, dezenformasyonla, bir tür "haçlı seferi" çağrısıyla kitleleri Rusya'ya karşı kışkırtıyor. "Putin diktatör, Putin tehdit." Peki neden Çünkü Putin sadece Moskova'nın çıkarlarını savunan bir lider değil, aynı zamanda Filistin'in mazlumiyetine kulak veren, İsrail'in kanlı yayılmacılığını ifşa eden bir ses.

Zincirin Kırılışı

Sovyetler'in yıkılışından sonra Batı Rusya'yı yağmalamak için sahaya indi. Boris Yeltsin, Washington'un kuklasıydı. 90'lar boyunca Rusya'nın yer altı ve yer üstü kaynakları Yahudi kökenli oligarkların elinde birer birer satıldı. Clinton döneminde Nuland'lar, Albright'lar, Berger'ler, Soros'lar sahnedeydi. "Liberal dönüşüm" dedikleri şey aslında Yahudi bankerlerin Rusya'nın damarlarını kurutmasıydı. Halk sefalet içinde debelenirken Yeltsin sarhoşluğunun gölgesinde bu talana imza atıyordu.

Bu dönemde ortaya çıkan "Semibankirschina" denilen yedi Yahudi banker, Rusya'nın ekonomisini ve siyasetini ipotek altına aldı. İşte tam burada Putin sahneye çıktı.

Putin, ilk iş olarak bu asalakların karşısına dikildi. Onlara tek cümleyle söyledi: "Rusya artık sizin çiftliğiniz değil." Kimini sürgün etti, kimini tasfiye etti, kimini hizaya soktu. Bu, basit bir antisemitik refleks değildi; ulusal bütünlüğü kemiren parazitlerin temizlenmesiydi. Gusinsky, Berezovsky, Khodorkovsky gibi isimler tarihe karışırken Rusya yeniden devlet aklına kavuştu. Medya millileşti, stratejik varlıklar halkın malı oldu.

Batı buna "otoriterleşme" dedi. Oysa gerçek demokrasi, parasını CIA'den ve Yahudi bankerlerden alan medya patronlarının değil, halkın çıkarlarını önceleyen devletin varlığıyla mümkündür.

Münih Konferansı: Açık İsyan

2007 Münih Konferansı'nda Putin Batı'nın yüzüne gerçeği haykırdı: NATO genişlemesi işgalin adıdır, sivil toplum maskesiyle yürütülen operasyonlar sömürüdür, tek kutuplu dünya zorbalıktır. Bu konuşma, Siyonist merkezlerin uykusunu kaçırdı. O günden beri Putin Batı'nın şeytanlaştırma kampanyalarının hedefinde.

Rusya, Gazze'deki katliamları "sivil nüfusun yok edilmesi" diye tanımlayan büyük güç oldu. İsrail'in soykırımcı politikalarına karşı sesini yükselten Putin, iki devletli çözümü "tarihsel adalet" olarak savundu. Golan Tepeleri'nin ilhakına karşı çıktı. BRICS'te yaptığı konuşmada Orta Doğu'daki kanın ancak bağımsız bir Filistin devletiyle duracağını söyledi. Hamas rehine krizinde arabuluculuk yaparak Gazze'nin yalnızlığını kırdı.