İsrail'in Çöküşüne Giden Tarihi Dönüm Noktasındayız
Geçtiğimiz günlerde yaşanan gelişmeler yalnızca Ortadoğu'nun değil, küresel jeopolitiğin de seyrini değiştirebilecek nitelikte bir dönüm noktasına işaret ediyor. İran, tarihte ilk kez atmosfer dışına çıkan yüksek menzilli bir balistik füze kullandı. Bu teknik detay, askeri uzmanların alanına bırakılabilir; ancak siyasi anlamı son derece açık: İran artık sadece savunma refleksiyle hareket eden bir aktör değil, bölgeyi yeniden tanımlayan bir güçtür.
Bu fırlatmanın hemen ardından gelen saldırı dalgası, Be'er Şeva'daki Microsoft Yapay Zekâ Merkezi, İsrail Ordusu'nun İletişim ve İstihbarat Merkezi (IDF C4I HQ) ve Gav Yam'daki Bilişim Teknoloji Parkı gibi yüksek stratejik öneme sahip hedefleri vurdu. İsrail'in Google haritalarda çevresini sansürlediği Soroka Tıp Merkezi'nin yanına konuşlanmış askeri karargâh da ağır hasar aldı. Sadece altyapı değil; İsrail'in sembolleri de hedefteydi: Tel Aviv Borsa binası, enerji altyapısı, teknoloji merkezleri ve istihbarat omurgası.
İsrail medyası bu saldırı dalgasını "tarihin en büyük saldırısı" olarak tanımlarken, sahadan gelen açıklamalar bir gerçeği daha ortaya koydu: İsrail savunma sistemleri artık güven vermiyor. "Demir Kubbe" adı verilen hava savunma sistemi, sembolik bir propaganda aracına dönüşmüş durumda. BBC kaynakları İsrail'in mühimmat rezervlerinin tükenmekte olduğunu, savunma sisteminin ise yorgun ve delik deşik hale geldiğini bildiriyor.
İsrail toplumunun içinde bulunduğu ruh hali ise başka bir gerçekliği işaret ediyor. Kendi hükümeti tarafından sığınaklara hapsedilen bir toplum, artık "korunuyor" değil; çaresizlik içinde tutuluyor. Emekli bir Amerikan subayının ifadeleriyle söylemek gerekirse: "Eğer İsrail kapıları açarsa, milyonlarca İsraillinin ülkeyi terk edeceğini göreceksiniz. Bu, nüfuslarının üçte biri. Ve bu, İsrail'in sonu olur."
İsrail'in Stratejik Krizi
İsrail, uzun süredir uluslararası desteği dramatize edilmiş ajitasyonlarla sağlamaya çalışıyor. Yahudi medyasının "öldük, bittik, yandık" şeklindeki refleksi, tam da bu nedenle devreye girmiş durumda. Çocuk fotoğrafları manşetlere taşınıyor, Amerikan Kongresi'nde gözyaşları gösteriye dönüşüyor, Avrupa başkentlerinde "Yahudiler tehdit altında" temalı açıklamalar duyuluyor. Ancak bu defa denklemin bir tarafı değişmiş durumda: İran artık zayıf, yalnız, sindirilmiş bir ülke değil. Ve bu, ajitasyonla etkisizleştirilemeyecek kadar ciddi bir tablo doğuruyor.
İsrail yalnızca askeri değil, siyasi ve ekonomik olarak da çok katmanlı bir kriz yaşıyor. İsrail'in son iki yılda yürüttüğü savaşlar nedeniyle 20262027 yıllarında ciddi bir ekonomik durgunluk bekleniyor. Yabancı sermaye kaçıyor, teknoloji firmaları güvenli liman arıyor ve İsrail'in "Start-Up Nation" imajı çöküyor. Eski Başbakan Ehud Barak, açıkça "İran'ın nükleer programı savaşla durdurulamaz" diyerek savaş stratejisine karşı çıkarken; eski Savunma Bakanı Gallant, "ABD'nin müdahale yükümlülüğü"nden söz ederek adeta Washington'u savaşa çağırıyor. Ancak gerçeklik şunu gösteriyor: Amerika artık savaş kazanamıyor. Ne Kore'de, ne Vietnam'da, ne Irak'ta, ne de Afganistan'da.