Selman Yücel Ağabeyime...

2000'li yılların başında tanımıştım onu. Birlikte birçok görevlerde bulunmuş, aynı toplantıların üyesi olmuş, hem ülkemizin hem de Milli Görüş hareketinin içinden geçtiği zorlu süreçlerin en kritik zamanlarında sorunlara, olup bitenlere beraberce çözümler üretmeye çalışmıştık. Tartışmaların sertlikte tavan yaptığı dönemlerde, her türlü iletişim kazalarının yaşanma potansiyeli olan zaman dilimlerinde bile her şeye rağmen teenni ile konulara yaklaşır, itidali olabildiğince elden bırakmazdı. Bazen farklı düşünse de farklı yaklaşım içinde olduğu bilinse de o öncelikle herkesi dinlerdi. Herkes de ona kulak verir, saygı da kusur etmezdi. Tanıdığım anda üzerimde bıraktığı ilk izlenim nezaketiydi. Tebessüm etmesiydi. Sakin duruşunu daima muhafaza eder, muhatabına değer verdiğini hâl, hareket ve söylemleriyle hissettirirdi. Gergin ortamların tansiyonunu düşürmede pek maharetliydi. pushfn('ads'); Bir yanıyla - Beşiktaş'ta yetişmiş olmanın etkisi ile belki de- eski İstanbul beyefendisiydi. Diğer taraftan Anadolu'nun birçok renklerini bünyesinde taşıyan Sultanbeyli'den dünyaya bakabilen bir tarafı vardı. Boğazın iki incisi Beykoz ve Üsküdar ile de köprüler kurmuş, oradaki insanlarımız da onu bağrına basmış, önlerine katmış, ona omuz vermişlerdi. Kayseriliydi. Pratik düşünmesi, kıvrak zekâya sahip oluşunun memleketiyle bir bağlantısı olabileceğine dair sık sık yorumlar yapılır, o da bunları çoğu zaman onaylar mahiyette gülerek karşılık verirdi. Girişimci bir yapısı vardı. Teknolojik gelişmeleri yakından takip eder, zamanın ruhuna uygun adımlar atmaya çalışır, herkesi de buna teşvik ederdi. Gerek iş çevresinde, gerekse de sosyal hayatında herkesle konuşabilen özgün bir yapısı vardı. Zaman zaman espriler de yapar, bu şekilde ortamların yumuşamasını sağlardı. Bir seferinde kendisinden dinlemiştim; tanıyanlar bilir, lüks bir aracı vardı. Günlük hayatta genellikle onu kullanır, toplantılara onunla gelir, giderdi. Bazen havaalanı VIP salonunda bir karşılama olunca da o aracıyla ekipteki yerini alırdı. Güvenlik görevlileri genelde onu tanırlar, aracı uzaktan gördüklerinde hemen bariyerleri kaldırır ve içeri geçişine izin verirlerdi. Selman ağabey bir keresinde yine karşılama için havaalanına gidince kapı açılmamış. Tabi biraz da telaşla kornaya basınca kimse umursamamış ve kapıyı açan olmamış. Sonra kendisi bir de bakmış ki kullandığı araç her zaman VIP'e geldiği değil, farklı işlerinde kullandığı ticari olan başka bir aracıymış. İlk anda hangi araçla geldiğini unutmuş tabi. Hani bazen gözlük gözlerde olduğu halde gözlük aranır ya onun gibi bir şey işte. Bunu anlattığında hem Nasrettin Hoca'nın "ye kürküm ye" sözüne bir kere daha hak vermiş, hem de karşılıklı bayağı gülüşmüştük.