Darfur'un Sessiz Çığlığı ve Sudan'ın Geleceği

Sudan toprakları bir kez daha insanlığın utanç sayfalarına konu oluyor. İki yılı aşan süredir devam eden iç savaş, artık bir iktidar mücadelesinden ziyade, toplumun bedenine, ruhuna kazınan bir yıkım hâline dönüştü. Ömer Beşir'in devrilmesinden sonra içeride güç mücadelesini andıran çatışma ortamı ülkeyi yönetilmesi zor bir sürecin içine çekmiş durumda.

Sudan ordusunun başında General Abdülfettah el-Burhan bulunuyor. Diğer tarafta ise Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) lideri eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhammed Hamdan Dagalo var.

HDK dışardan destekleniyor ve bir anlamda Sudan'ın istikrarsız ortamından istifade etmeyi hedefleyen ülkelerin ekmeğine yağ sürüyor.

15 Nisan 2023'te başlayan çatışmalar, bugün Sudan'ı fiilen ikiye bölmüş durumda. Bir tarafta başkent Hartum ve doğu bölgelerinde kontrolü elinde tutan ordu; diğer tarafta ise Darfur ve batı hattında hâkimiyetini güçlendiren paramiliter HDK. Ülke, haritada iki renk gibi ayrılmış: Doğu'da devletin zayıf varlığı, batıda ise savaşın gölgesi.

Geçtiğimiz ay el-Faşir'in düşmesi, bu karanlık tablonun en sert dönüm noktalarından biri oldu. Darfur'un kalbi sayılan bu şehir, uzun süre orduya bağlı kalmış, yüz binlerce sivilin de sığındığı bir güvenli bölgeydi. Ancak şimdi o kalp durdu. Şehirde yaşananlar, yalnızca bir askeri zafer ya da yenilgi değil; insanlık adına derin bir çöküş oldu. Kadınlara yönelik tecavüzler, infazlar, etnik temizlik iddiaları…

BM raporları bu tabloyu "soykırım benzeri" diye tanımlıyor.

El-Faşir'in düşmesinden sonra on binlerce insan yollara düştü. Çocuklarını sırtına alıp çölün ortasında yürüyen anneler, bir bidon suya muhtaç babalar, her an ölümle burun buruna yaşayan yaşlılar… Yaklaşık 70 bin kişi, birkaç gün içinde evini, toprağını, anılarını geride bırakmak zorunda kaldı. Tavila bölgesi, zaten dolup taşan kamplarla yeni bir göç dalgasını karşılamaya çalışıyor. Ne var ki, açlık ve salgın tehdidi her geçen gün büyüyor.

Savaşın gerisinde yatan nedenler sadece siyasi değil. Altın madenleri, yeraltı zenginlikleri, dış güçlerin nüfuz mücadelesi bu savaşın gizli yakıtı hâline geldi. HDK, yıllardır Darfur'daki madenlerden sağladığı gelirle kendi milislerini besliyor. Bu durum, çatışmayı adeta "kendi kendini finanse eden bir savaş"a dönüştürdü. Dış aktörlerin etkisi de az değil. Bazı Körfez ülkelerinin HDK'ya, bazı Afrika ve Asya ülkelerinin de orduya yakın durduğu yönündeki iddialar, savaşın artık sadece Sudan'ın meselesi olmadığını gösteriyor.

Bu noktada Türkiye'nin tutumu ayrı bir önem kazanıyor. Türkiye, Afrika'da insani diplomasiyi önceleyen, mazlum halklarla dayanışma geleneğini korumaya çalışan bir ülke. Bugün Sudan'daki dram karşısında da aynı vicdani çizgiyi sürdürmesi elzem. Türkiye öncelikle bu çatışmayı bir an önce durdurmak için gereken adımları atmalıdır. Darfur'un yıkımı sonucu ortaya çıkan insanlık krizi ancak bu şekilde önlenebilir. Ayrıca Ankara'nın önünde iki büyük sorumluluk var: