Şansölye'nin zorunlulukları ve zorlukları...

Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un Ankara ziyareti öncesi, özellikle 'savunma' konusunda olumlu bir hava estirilmişti.

Buna 'mesafeli' yaklaştığımı 'somut dayanaklar'la geçen hafta yazdım.

Savunma, ikili ilişkiler ve 'vize' konusu da dahil, 'çalılığın etrafında dolaşmadan' açık konuşmanın, somut adımlar atmanın ve 'işi sürüncemede bırakmamanın' önemine işaret ettim.

Şansölye, Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüşmesinden sonra yapılan ortak basın toplantısında konuştu.

İzledim, sonrasında alman medyasındaki yorumları da okudum.

Basın toplantısında, "Almanya silah ihracatı konusunda politikasını değiştirdi. Türkiye artık diğer NATO üyeleri gibi bir muamele mi görecek" sorusu kritikti.

Alman Başbakan, buna geniş bir cevap verdi:

- "Türkiye ile hükûmetler arası müzakereleri tekrar başlatmak istiyoruz. Bu şekilde birçok ikili yapı, dış politika ile ilgili veya savunma sanayisindeki iş birliğiyle ilgili formatlar yeniden canlandırıldı" dedi.

Bu, konuları tek tek konuşmayı değil, bir dış politika çerçevesi içinde ele almayı tercih ettiğini gösteriyor.

- "Kısa süre önce bu konuda bir karar verdik" dedi.

Karar'dan kastı, 'deniz kuvvetleri ile sınırlı savunma sanayi ihracatına onay' kararıydı, onu 'yeni bir şey' olarak sundu.

- "Başka kararlarımız da olacak" dedi ve örneklendirdi: "Başlangıç aşamasında olan projeler var. Örneğin İngiliz hükûmetinin sürdürdüğü müzakereler var. Bu konuda ilerlemeler olacak."

İngiltere, bir süredir Eurofghter savaş uçaklarının Türkiye'ye satışı için Almanya nezdinde görüşmeler yapıyordu.

- "Vize konusunda haklı şikayetler var. İşadamları, üniversite öğrencileri gibi. Çok başvuru var. Süreçleri dijitalleştirerek hızlandırmak istiyoruz" dedi.

Sadece 'başvuru sayısı' bahanesine takılmadı, 'haklı şikayetleri' de teslim etti.

Alman medyası, Ankara ziyareti sonrası, "Rusya'ya karşı NATO müttefikliğinin sıkılaştırılması bağlamında Türkiye ile olumlu bir sürece girildiği" yorumlarını yaptı.

Bence de Scholz, Türkiye ile olumlu bir dönem başlatmak istiyor.

Atılması gereken adımları biliyor, somut adım işaretleri de veriyor.

Ama genel izlenimim şu:

'Zaten yapması gerekenlerinzorunlu olarak yapacaklarının' ötesine de geçmek istemiyor.

Ya da geçmesi için zorlukları var.

Şansölye'nin 'olumlu' mesajlar verdiği 'ambargo, engelleme ve zorluk çıkarma' yaşanan konular, zaten 'yapılması zorunlu' veya 'etkisiz veya etkisi az olacak' konular.

Örneğin;

Savaş gemileri için makine, teçhizat ve mühimmatın Türkiye'ye satışına izin verilmesi konusuna bakalım:

Bu yeni bir durum değil, zaten deniz kuvvetleri fiil ambargoda kapsam dışıydı.

Çünkü Almanya'nın 'zorunlulukları' vardı.

Bir, Türk donanmasının güçlü tutulması NATO bağlamında bir zorunluluk. ABD ve Almanya, Türk donanmasının Ege ve Akdeniz'deki etkinliğinden rahatsız olsa da, NATO bağlamında Rusya'ya karşı Karadeniz'de bu güce ihtiyaç duyuyorlar.

İki, Almanya'nın savunma sanayinde 'en temiz' para kazandığı sektör deniz kuvvetleri ve Türkiye'ye keyfi ambargo uygulamak başka 'müşterileri' de tedirgin edebilir.

Türkiye'nin Eurofighter savaş uçağı talebi konusuna bakalım:

Bu konuda da izi zorunluluk var.

Bir, NATO bağlamında zorunluluk.

İki, ortaklar bağlamında zorunluluk. Şirketin diğer ortakları (Airbus-Almanya, Fransa, İspanya, BAE Systems-İngiltere ve Leonardo-İtalya) Türkiye'ye satıştan yana.

Türk vatandaşlarına 'özel' vize zorluğuna bakalım:

Bu da, hem Türkiye hem Almanya tarafında artık ortak bir tepkiye dönüştüğü için 'zorunlu olarak' çözülmesi gereken bir sorun.

Zira, son yazımda Alman medyasından aktardığım gibi, Türk muhataplarına, ortaklarına, temsilcilerine, öğrencilere, sanatçılara vize zorluğu çıkarılması, artık Alman şirketlerin, üniversitelerin, sanat ve turizm yatırımcılarının tepkisini çekiyor.