Plastik her anlamda 'kanımıza, beynimize' girdi

Son birkaç yılda yayınlanan iki haber, en yüksek perdeden alarm zili gibiydi.

2022'de Hollandalı bilim insanları, 22 kişiden 17'sinin 'kanında' mikroplastik tespit etti.

2024'te, ABD'de rutin otopsilerden elde edilen 51 örnekte, karaciğer, böbrek ve ilk kez beyinde mikroplastik bulundu; diğer organlardan 30 kat daha fazla!

Plastiği yiyoruz, soluyoruz.

Gıda üretiminde kullanılan makinaların plastik parçalarından, ambalajdan, denizgöl tuzundan yiyoruz.

Plastik ambalajlı içeceklerden içiyoruz.

Yakılan plastikten havaya salınan 'dioksin'i soluyoruz.

2022'de Viyana Tıp Üniversitesi'nin ExposureHealth dergisinde yayınlanan araştırmasına göre, haftada kişi başına 5 gram plastik parçacık yutuyoruz.

Plastik şişeden günde 1.5-2 litre su içerken yılda 90 bin plastik parça da midemize iniyor.

2018'de National Geoographic'te yayınlanan bir araştırma, sofra tuzlarının yüzde 90'ının mikroplastik içerdiğini gösterdi. En çok deniz ve göl tuzunda mikroplastik bulundu.

Plastiğe değmemiş kaya tuzu candır...

Bebekler sadece anne kanından mikroplastik almıyor; beslenirken de alıyor.

2020'de Dublin Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmada, plastik biberon veya plastik emzikli cam biberonlarda hazırlanan her 1 litre bebek mamasında yaklaşık 4 milyon mikroplastik parçacık bulundu.

Bebek maması, ambalajından veya içine eklendiği suyun ısıtma cihazından da mikroplastik alabiliyor.

Vücuda giren mikroplastiklerin, 'şimdilik' kanser, bağışıklık, obezite, diyabet, karaciğer hastalıkları, hormonal bozukluklar, vücut gelişimi ve bunlara bağlı ruhsal hastalıklarla ilgisi bulundu.

DSÖ'ye göre, Doğu Akdeniz Bölgesi'ndeki hastalıkların yüzde 22'si çevre kirliliği ile bağlantılı.

Çocuklarda bu oran yüzde 30.

Her yıl 854 bin kişi çevresel kirlilik nedeniyle erken ölüyor.

Plastiğin değdiği yediğimiz, içtiğimiz herşeyi reddetmek için daha neyi bekliyoruz

Porselen, cam gibi ülke olarak en ekonomik ve en başarılı ürünlerini ortaya koyabildiğimiz bir nimetimiz var...

TÜRKİYE'NİN DÜNYAYA ARMAĞANI: SIFIR ATIK İNİSİYATİFİ

Birileri, ideolojik cehaletlerinin derin karanlığında "Türklerin ve Müslümanların dünyanın gelişimine katkıda bulunacak hiçbir şey üretmediğini" sayıklayadursun; gerçek aydınlanmışlar, gözlerinin önünde Türkiye'nin dünyanın geleceğine armağan ettiği bir projeyi gururla izliyor:

Sıfır Atık Projesi.

Sıfır Atık Projesi'nin BM gündemine alındığı 2022 BM Genel Kurulu'nu takip etmiştim.

Projenin liderliğini üstlenen Emine Erdoğan, BM Genel Sekreteri ile 'Küresel Sıfır Atık İyi Niyet Beyanı'nı o yıl imzalamıştı.

Bu noktaya nasıl geldiğimizi sifiratik.gov.tr resmi sitesinden alıntılıyorum.

2017: Sıfır Atık Projesi başladı.

2018: Çevre Kanunu değişti; sıfır atık yönetim sistemi kanuna girdi, plastik poşete geri kazanım ücreti getirildi, depozito-iade düzenlemesi yapıldı.

2019: Sıfır Atık Yönetmeliği ve Uygulama Kılavuzları yayımlandı. 11. Kalkınma Planı'na alınarak 'devlet politikası' haline getirildi.

2020: Türkiye Çevre Ajansı kuruldu.

2021: Sıfır Atık Projesi, BM Kalkınma Programı tarafından 'Küresel Amaçlar Eylem Ödülü'ne layık görüldü.

2022: İklim Değişikliği Başkanlığı kuruldu.

Aynı yıl BM Genel Kurulu, 30 Mart'ı 'Uluslararası Sıfır Atık Günü' olarak ilan etti.

2023: BM Sıfır Atık Danışma Kurulu oluşturuldu.

2024: Türkiye'nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Sedat Önal, Küresel Sıfır Atık Ödülleri, Sıfır Atık Yılı ve Sıfır Atık Fonu kurulacağını açıkladı.

Sıfır Atık Projesi ile 2017'de yüzde 13 olan geri kazanım oranı, 2023'te yüzde 35'e yükseldi, Son 6 yılda yaklaşık 60 milyon ton atık geri kazanıldı.

Bunun rakamsal karşılığı 185 milyar TL, 2,6 milyar kWh enerji, 127 milyon varil petrol, 819 milyon m su tasarrufu, 498 milyon ağaç...

Bütün bunlar 6-7 yıl içinde oldu.

Yüzlerce resmi, sivil, bilimsel kurum, binlerce uzman, eşgüdüm halinde bir mekanizma oluşturdu, bilimsel veriler, yasal düzenlemeler araştırıldı, raporlar yazıldı, tartışıldı, notlar, kurallar çıkarıldı.

Bir 'Türk modeli' proje haline getirildi.

Ardından aynı süreçler başta BM olmak üzere uluslararası işbirliği yapılacak kurumlarla yürütüldü.

Türkiye modeli dünyada kabul gördü.

Ne kadar hızlı oldu değil mi

Ama buradaki hız, 'hızlı yemek' veya 'plastik' gibi 'ucuz ve kolay' anlamında değil.

F1 yarışı gibi, araçları iyi hazırlamayı, zorlu virajları ustalıkla almayı, yarıştan düşmemeyi, zamanı ve ekibi doğru yönetmeyi gerektiren bir hız...