Kaba güç 'batı'ya kaybettirdi

Antik dönemin ve Ortaçağ'ın büyük devletleri, 'kaba askeri güç'e dayalıydı.

Bölgeseldi.

Pers, Türk, Arap ve Moğol akınları Avrupa'nın batısına kadar ulaştı ama kalıcı olamadı.

Roma İmparatorluğu da kuzeye ve doğuya yayıldı, biraz daha uzun süreli oldu yine kalıcı olamadı.

Avrupalı devletler Roma'nın yerini almak için birbiriyle savaştı, hiçbiri baskın güç olamadı.

Orta Çağ'da 'Haçlı birliği' olarak doğuya yöneldiler, doğulu güçlere karşı başarı sağlayamadılar.

Sonra, doğulu güçlerin uzağındaki zayıf coğrafyaları hedeflediler; Afrika, Güneydoğu Asya ve nihayet Amerika'yı sömürgeleştirdiler.

Buralardan gelen servetle sanayi ve teknolojiyi geliştirdiler, büyük orduları donattılar.

Kaba askeri güç, daha gelişmiş silah sistemleri, yeni nesil savaş ve nakliye araçları ile 'savaş endüstrisi'ne dönüştü.

Bu dönüşüm, 'siyaset'in liderliğinde oldu.

Siyaset, kaba askeri güce, bölgesel ve küresel işbirlikleri ve en önemlisi 'ideolojik' derinlik kazandırdı.

Küresel 'değerler zinciri' oluşturdu.

Nazi Almanyası, ABD'yi müdahil olmaya zorlayan, kapitalist Batı ve komünist Sovyet ideolojisini 'ittifak' yaptıran siyasetle yenildi.

Siyasetin liderliği, 1945'ten 1965'e kadar Avrupa'yı fiziki ve ideolojik olarak yeniden inşa etti.

1992'ye kadar da ekonomik olarak büyüttü.

Ancak askeri, ekonomik ve ideolojik Son 250 yılın bu kaba özeti, Batı siyasetine 'tarihin sonu' duygusu oluşturdu.

Ama 'siyaseten yönetilmeyen' her şey, tarih de dahil, 'döngü' halini alır.

Avrupa-ABD 'Atlantik İttifakı' hem kendi içinde hem rakibi Sovyetler'e hem de üçüncü ülkelere karşı siyaseten yönetilemedi.

Siyaset, bundan sonrasını getiremedi.

Atlantik İttifakı'nın Avrupa ayağı zayıfladı, ABD ayağı güçlendi.

ABD, önce 'kurtarıcı' olarak askeri ve siyasi gücü eline aldı, sonra 'dolar hakimiyeti' ile ekonomik gücü...

Askeri ve ekonomik güçle her şeyi elde edebildikçe, bunların siyasetle yönetilmesine giderek daha az ihtiyaç duymaya başladı.

Ve nihayet yeniden 'kaba güç' dönemine döndük.

Ancak bu kez geçmiş döngüye göre önemli bir fark var.

Teknoloji, kendisini ve kullanıldığı -savunma araçları dahil- bütün alanlardaki ürünleri taşınabilir, hatta 'çalınabilir' hale getirdi.

'Para'nın kontrol edici gücü, 'blockchain' teknolojisiyle kırılmaya başladı.

Özetle, teknolojik, askeri ve finansal kabiliyetler artık sadece büyük güçlerin elinde değil.

Bu fark, bugüne kadar büyük güçlerin müdahalelerine 'maruz' kalanlar için bir 'imkan' oluşturdu:

'Siyaset' liderliğinde bölgesel işbirliği ve bu işbirliklerininin küresel ittifakı ile yeni bir güç dengesi sağlamak.

Önceki döngüde, büyük güçlerin müdahalelerine maruz kalan toplumlar ancak 'isyan' edebiliyordu.

Bugün ise 'siyasi' kabiliyeti kullanarak coğrafi, askeri, ekonomik işbirliği ile 'bağımsızlaşma' yoluna giriyorlar.

Ülkeler, enerji, lojistik, finans ve güvenlik kapasitelerini 'bölgesel' olarak ortaklaştırıyorlar.

Yerel para birimlerine ve değiş-tokuş ekonomisine geçiyorlar.

Batı'nın ihtiyaç duyduğu enerji ve kritik hammaddelerin satışını sınırlıyorlar.

IMF'ye göre, sadece Asya içi ticaret 2030'a kadar küresel ticaretin yüzde 40'ına ulaşacak.