İsrail tehdidi, uzak mı yakın mı

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın TBMM'de yeni yasama yılının açılış konuşmasında, İsrail'in katliamcı yönetiminin hedefinde Türkiye'nin de olduğunu söylemesi kısa sürede bazı sonuçlar verdi.

Erdoğan, tehdidi hem yönetici zümrenin dine dayandırdığı 'vadedilmiş topraklar' hedefi üzerinden anlattı hem de fiziki mesafenin yakınlığından...

İki açıdan da İsrail'in Filistin'deki işgal, zorla göç ettirme ve yayılmacılığı ile çevresindeki bağımsız devletlere yönelik saldırganlığı çok bariz örnekkanıt niteliğinde.

Tehdidin bir başka yönü de saldırganlıkta 'vekil' kullanımı.

Batı bu 'vekil kullanımı'nı en çok İran'ın Hizbullah'ı Lübnan ve Suriye'de 'vekil' olarak kullanması üzerinden ele aldı.

Rusya için de kullanıldı...

Yanlış değildi bunlar.

Biz de Türkiye'de sanki sadece İran ve Rusya 'vekil güç' üzerinden kendi savaşlarını yürütüyormuş gibi tartışıp durduk.

Oysa ABD'nin eğitip donattığı terör örgütü veya örgütleri de öyle değil miydi

Aynı 'vekalet', yine ABD'nin sağladığı silah, bomba ve paralarla saldırganlığını sürdürebilen İsrail için de geçerli değil mi

Buradan baktığınızda, terör örgütlerinin Türkiye sınırında olması, esasen 'vekalet aldıkları' güçlerin de sınırımızda olduğunu göstermez mi

İsrail bugün Türkiye'ye doğrudan askeri saldırı konumunda elbette değil.

Ama ana fikir de bu değil.

Yarın da kendini o konumda görebilecek cürete sahip olamaması...

Erdoğan'ın uyarısının ana fikri, konuşmasındaki 'iç cephe' vurgusundadır.

Zira İsrail ve arkasındaki, yanındaki doğulu-batılı siyasi karar vericiler, en büyük güçlerini, bölgedeki 'birlik olamama' halinden alıyorlar.

Bu süreçte Türkiye dışında da mutlaka birileri ayağa kalkacak, kalkmalı.

Ancak ayağındaki prangayı kırabilenler, sırtındaki hançere yüzünü dönme cesareti gösterebilenler ayağa kalkabilir.

Türkiye, onlara bu cesareti vermeye çabalıyor.

Geçmiş günahlarını bir tarafa bırakarak...

CHP'DE BİR ACELECİLİK VAR

Bir rüzgarın geçmekte olduğu endişesi, onu tersine döndürme çabası gibi duruyor.

CHP yanlısı medya organlarında da hareketlilik var.

İşten çıkarılanlar, ekip ayrılmaları...

Kimler nerelere transfer olacak, hangi yayın kime yakın duracak, göreceğiz.

Şimdilik enteresan olan 'acelecilik'...

CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in söylemlerinde de var bu acelecilik.

"Erken seçime ihtiyaç yok" diye başlamıştı.

Sonra "vatandaş isterse" dedi, ardından 2026'yı işaret etti.

Sonra "2025'te seçim" demeye başladı.

Muhtemelen İmamoğlu-Mansur Yavaş ayrışmasının ve Kılıçdaroğlu'nun 'ben de varım' çıkışlarının önünü kesmek için.

Veya ekonomiye hem içerden hem yurt dışından gelen güven işaretlerinin siyasi rüzgarı tersine döndürmesini önlemek, bir 'belirsizlik' havası yaratmak için...

Belki 'olan' ve 'olası' parti içi ama 'siyaset dışı'